Mosel Nehri

Fransa, Lüksemburg ve Almanya’dan akan Mosel Nehri, etkileyici ortaçağ mimarisi ve mükemmel beyaz şarapları ile bilinir. Ren’in huzurlu küçük kız kardeşi olan Mosel, köyden köye dolaşmaktadır. Masalsı ve taş kaplı kaleleri, bazıları çok iyi muhafaza edilmiş ve restore edilmiştir. Diğerleri uzun zaman önce savaşlardan dolayı kalıntılar halinde durmaktadır. Mosel Nehri’nin her bir kıvrımında gizli olan Şarap imalathaneleri ve şirin yamaç kasabaları görülmektedir. Mosel Nehri, tarihi yeniden yaşamak, el değmemiş doğanın manzaralarını izlemek ya da bir tabak peynir ve bölgenin tatlı, çiçekli şarabından oluşan bir kadeh ile nehir kenarındaki bir kafede sessizce oturmak için mükemmel fırsatlar sunmaktadır.
Kısa Bilgiler

Coğrafi Özellikleri

Mosel Nehrinin kaynağı Fransa’da Vosges Dağları’nda Ballon d’Alsace Batı yamacında yer almaktadır. Mosel, Vosges’in batısındaki Lorraine bölgesinden akar. Daha sonra, Lüksemburg ve Almanya’ya doğru ilerler. Eifel ve Hunsrück dağ bölgeleri arasındaki bölünmeyi oluşturduktan sonra Koblenz’de Romantik Ren’e katılır.
Mosel Nehri boyunca iklim, toprak ve topografya, dünya standartlarında şarap yetiştiriciliği için mükemmel bir ortam yaratır. Serinlik ve kuzey karasal iklim, nehir suyunun güneşinin yansımasıyla dengelenir. Bölge aynı zamanda, güney veya güneybatıya bakarken, üzümlerin güneşe maruz kalmasını optimize etmede son derece etkili olan, üzümlerin olgunlaşmasına yardımcı olan dik yamaçlarıyla da bilinir. Mosel şarap bölgesi üretim açısından Almanya’nın üçüncü büyük ama uluslararası prestij açısından da önde gelen bölgesidir. Burada üretilen şaraplar arasında bölgenin en önemli Riesling, Elbling, Müller-Thurgau, Kerner ve Auxerrois şarapları bulunmaktadır.

Tarihçe

Bağcılığın 2. yüzyılda Romalılar tarafından bu bölgeye getirildiğine inanılmaktadır. Kuzey İtalya’dan veya Galya üzüm bağları Vosges Dağları arasında şarapları getirmek yüksek maliyet yaratıyordu. Romalılar bölgede üzüm yetiştirmeye karar vermeden önce Saône ve Ren Nehirleri arasında bir kanal oluşturdular. 4.yy’da şarap yapımının geliştiğini, Roma şairi Ausonius’un hasat zamanında Mosel Vadisi’nin güzelliği hakkında yazdığı şiirden anlaşılmaktaydı.
Ortaçağ’da, bölgede “Winzerdorfs”olarak adlandırılan birçok “Şarap Köyü”kuruldu ve şehir merkezinden bölgenin üzüm bağlarına kadar yollar vardı.17. yüzyılın sonuna doğru, Mosel Riesling üzümünden yapılan şarapla özdeşleşmeye başladı.
Napolyon 1815’te yüz gün Savaşını kaybettikten sonra, onunla birlikte Ren Nehri’nin batısındaki toprakları Mosel Bölgesi Prusya Krallığı’nın bir parçası oldu. Bu, Moselle şarap üreticileri için altın çağın başlangıcına işaret etti, çünkü şaraplarının Prusya’ya vergisiz ihracatından yararlanacaklardı. Refah kısa sürdü, 1830’larda olumsuz Prusya vergi politikası birçok Mosel şarap tüccarlarını yoksulluğa sürükledi. Trier’de doğan ve büyüyen Karl Marx, hükümeti eleştirdi, basın sansür gereksinimlerini ihlal etti ve sonunda sürgüne gitmek zorunda kaldı.
Mosel Nehri, II. Dünya Savaşı sırasında önemli bir geçiş ve savaş sonrası Avrupa’da güçlü bir bağlantı gücü olmaya devam edecekti. Bugün, Mosel’in beyaz şarapları, bölgedeki yaşamın keyifli ve basit oluşunu ifade etmektedir. Kıyıları boyunca köyler, zengin kültür ve tarihlerine sıkı bir şekilde sarılarak ziyaretçileri mutlu bir şekilde ağırlamaktadırlar.

Öne Çıkanlar
Mosel Nehri üzerindeki ilk duraklardan biri Metz. Burada, Palais du Gouverneur renkli ve masalsı yapısı ile herkesi kendine hayran bırakmaktadır. Nehir, Lüksemburg’daki büyük Düklük olan Remich ile devam ediyor. Üzüm bağlarının bulunduğu tepeleri ile şirin bir kasabadır.
Nehir Almanya’ya doğru ilerlerken, saygı değer bir piskoposluk şehri olan Trier‘e ulaşır. Almanya’daki en eski yerleşim yeri ve hatta Roma’dan bile daha eski olduğu söyleniyor. Ünlü Porta Nigra, orijinal Roma kentinden hayatta kalan tek müstahkem kapıdır ve hala şehir merkezine erişim sağlar.
Mosel bölgesinin ortasında, Pazarı çevreleyen iyi korunmuş yarı ahşap evleri ile büyüleyici şarap Köyü Bernkastel bulunmaktadır.
Kuleli binaları ve ünlü kara kedi şarabı ile huzurlu Zell‘e devam eden Mosel’de bağlar ile kaplı tepeler, Zell’den Cochem’e kadar sıralanmaktadır. Reichsburg Kalesi, aşağıda yer alan Cochem kasabasına bakan konik bir tepenin tepesinde oturduğu için görülmesi gereken en görkemli yerlerdendir.
Ren ve Mosel Nehirlerinin birleştiği yerde yer alan 2000 yıllık Koblenz, Orta Ren bölgesinin kültürel ve iş merkezidir. Masalsı kaleler ile çevrilen şehir, tarih ve güzellikleri gözlerinizi doyuracak.

Kimler Seyahat Edebilir?
Mosel Nehri şarap severler için ziyaret edilmesi gereken yerler arasındadır. Çocuklar (ve içindeki çocuğa sahip seyahat severler) bu masalsı toprakları gezmekten keyif alacaklardır. Taze, yerel yemekleri ve muhteşem manzaraları ile Mosel Nehri, günlük yaşamın zorluklarından kaçış için mükemmel bir bölgedir.
Bunları Biliyor muydunuz?

  • Grimm Kardeşler tarafından “Yedi Swabians” masalında, Swabians Mosel geçmeye çalışırken boğulmuştur.
  • Roma döneminin Mosel şarabı, hafif gövdeli ve sade olarak tanımlanırdı. Kış aylarında, şarapçılar şarabı bir su ısıtıcısında ısıtarak çay gibi içiyorlardı. Bu uygulama hala zaman zaman modern bağ işçileri arasında devam etmektedir.
  • Avrupa’nın 65 derecelik eğimi ile en dik bağı olan Calmont, Mosel kıyılarından yükselir.
  • 18. yüzyılda, Trier Prensi Mosel alanında her asmada Riesling olma  zorunluluğu koymuştur. Bugün Riesling, beyaz şarapları bölgenin toplam hasatının yüzde 91’ini oluşturmaktadır.

Amazon Nehri

Amazon Nehri’nin Peru uzantısında bir gemi gezisi Dünyanın kesfedilmemis en büyük bölgelerinden birini açığa çıkartır. Burasi yağmur ormanlarının, biyolojik cesitliliğin en inanılmaz oldugu bölgedir.

KISA BİLGİLER

  • Ülkeler: Brezilya, Peru, Kolombiya, Venezuella, Ekvator ve Bolivya kaynakları
  • Kaynağı & doğduğu yer: Brezilya, Atlantik okyanusu
  • Döküldüğü yer: Brezilya, Atlantik Okyanusu
  • Uzunluğu: Ortalama 6438 km
  • Hayvan Nüfusu: milyonlarca

COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ

Amazon 200 milyon yıl önce dağlık bölgelerde oluşmaya başladı. Yeni nehir Batı Pasifik’e doğru akmaya başladı. 140 milyon yıl önce Güney Amerika Platosu, Nazca Platosu ile çarpışmasının etkisi sonucunda And Dağlarını ortaya çıkarttı ve bu durum Amazon Nehir ağzını kapattı. Bu durum devasa bir temiz su golünün oluşmasına neden oldu. Geçen 50 milyon yılda kıtada oluşan eğim kayalarla bariyer oluşturup Amazon nehir havzasını oluşturdu.

TARİHÇE

Amazon Nehir havzasında neredeyse 15 bin yıldır yerli halk yasamaktadir. Ama bu alan  Güney Amerika’ya gelen İspanyol kaşifler tarafından kesfedilmemistir. Amazon’un ilk keşfi 1541 yılında Francisco de Orellana ve bir grup İspanyol tarafından olmuştur. Bir cok savaşta, bir sürü kadın savaşçı ortaya çıkartmıştır. Buna benzer bir sürü hikaye ve yunan mitolojisinden esinlenme ile Amazon Nehri’nin isimlendirilmesi yapılmıştır. Orellana’nın 1. seferinden sonra İspanya’ya dönüşü ile tahttan aldığı izin ile yerleşme izni almış daha sonra  Amazon’a  geri dönmüş ve adına “New Andalusia” Yeni Andalusia demiştir. 1546’daki 2. seferinde Amazon ilki gibi verimli olmamis, 4 gemisi adamlarini hastalık, açlık ve Hint saldırılarından dolayi  deniz de kaybetmiştir.

Bunu takip eden üç yüzyıl boyunca Amerika, Portekiz, Alman ve Fransızlar sayısız keşifler yapmışlar, Hindistan halkının %90’nı bulaşıcı hastalıklarla yok olmuştur. 19. ve 20. yy.’da buharli gemiler ile ticaret yapılmış ve en önemli kaynak olan kauçuk maddesi ihraç edilmiştir. Bu dönemde gelir %800, nüfus ise %400 artış gostermistir.

Haritada yeni şehirler ve bölgeler tanımlanmıştır. Amazon Nehri, bölge ekonomisinin gelişiminde ve geleceğe yönelik olarak büyük rol oynamıştır.

Modern şehirler ve limanlar dünyanın en uzun nehirleri arasında olan Amazon Nehri boyunca hizmet vermektedir.

ÖNE ÇIKANLAR

Iquitos; bir Peru şehri olan Iquitos’a sadece havadan ve sudan ulaşım vardır. Bu şehirde öne çıkan yapı Gustav Eiffel tarafindan merkezde insa edilmiştir.
Pasta Samiria’ya Amazon ormanlarındaki yağmur ormanları ve vahşi yaşam yapısından dolayı sadece su yolu ile ulaşım vardir ve dünyanın en en cok yağmur alan ve sel olan bölgesi ilan edilmiştir. 449 çeşit kuş,102 çeşit memeli, 69 çeşit sürüngen, 58 çeşit amfibi hatvan, 256 çeşit tatlı su balığı ve 1204 cesit bitki türü vardır. Yerel halk 30 bindir. Burada geçen zamaninizda, yüzyıllardır burada yasayan yerel halkla karşılaşabilirsiniz. Pasta Samiria’ya vardığınızda neon renkli kuslar, oyuncu maymunlar ve devasa nilüferler ile karşılaşırsınız.
Amazon Nehri ve Havzası: Peru’da Amazon Nehri’nin doğduğu bölgedir. Amazon Nehri’nin oluştuğu Marañón ve Ucayalı Nehirlerinin birleştiği yere seyir edebilirsiniz. Amazon Nehri’nin en geniş noktası, düşük su mevsiminde bile 11 km genişliğindedir, ancak yüksek su mevsiminde, Amazon’u çevreleyen ovaları taştığında, Amazon Nehri 45 km genişliğe kadar çıkabilmektedir. Güneşin doğuşunu, piranhaları ve dünyanın en büyük su bitkisi olan dev nilüferleri görebilirsiniz.

KİMLER SEYAHAT EDEBİLİR?

Amazon Nehri; macera seven gezginler için birinci sınıf lüks seyir sırasında büyüleyici kültürler, ilginç flora ve fauna ile  karşılaşma şansı vermektedir. Pembe yunuslardan, eğlenceli sincap maymunlarından ve renkli macawslar, uzak köylere, su basmış ormanlara ve devasa nilüferlere kadar, gezginler güçlü Amazon boyunca tatmin edici bir memnuniyetle ayrılacaklardır.

BUNLARI BİLİYORMUYDUNUZ?

  • 6438 km uzunlugu ile Amazon Nehri, Nil Nehri’nden sonraki en uzun nehir olmuştur.
  • Genişliğinden dolayı nehir deniz denmektedir.
  • And Dağları’ndaki eriyen kar, nehir ağizini oluşturmaktadır.
  • Nehir boyunca hicbir köprü yoktur.
  • 65 milyon yıl önce And Dağları’nın Pasifik’e akışını durdurmuştur ve Amazon Nehrini Doğu yöne kaydırmıştır
  • 1100 Akarsu kolu, Amazon’a akmaktadır.
  • 3000’den fazla balık türü yaşamaktadır. (kedi balığı, elektrikli su yılanları, dikenli vatoz ve tetra cesitleri).

Tuna Nehri

Tuna Nehri; Orta ve Doğu Avrupa’nın kalbinden geçen hayati bir yaşam çizgisidir ve Almanya’nın Kara Ormanından doğar, Karadeniz’e  dökülür. Tuna Nehri , Ren Nehri’nden 2 kat ve Rhone Nehri’nden 3,5 kat uzunluğa sahip oluşu ile Avrupa’nın en uzun ikinci Nehri olması özelliğine sahiptir. Tuna Nehri on farklı ülkeden akmaktadır ve kıyılarında 10’dan fazla dil konuşulmaktadır. Bu özelliği ile Tuna nehri üzerindeki yemek ve dil kültürlerinin, mimarlık ve Tarih çeşitliliğini hayal edin. Mavi Tuna boyunca seyahat ederken, Avrupa’nın 2000 yıllık tarihinin etkileyici, panoramik manzarasının tadını çıkartın.

KISA BİLGİLER

  • Ülkeler : Almanya, Avusturya, Slovakya, Macaristan, Hırvatistan, Sırbistan, Romanya, Bulgaristan, Moldovya, Ukrayna
  • Kaynağı & doğduğu yer: Kara Orman, Almanya
  • Döküldüğü yer : Karadeniz
  • Uzunluğu : 2860 km

COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ

Tuna Nehri, batıdan doğuya akan tek büyük Avrupa Nehri olduğundan, yaklaşık 2000 yıldır ticaret ve askeri operasyonlar için önemli bir ulaşım aracı olarak kullanılmaktadır. Tuna Nehri, Almanya’nın Kara ormanında yükselir ve Avusturya’nın kalbi boyunca akar. Önce Avusturya ve Slovakya sınırını, ardından Slovakya ve Macaristan sınırını oluşturur. Macaristan’dan ayrılarak, Sırbistan ve Romanya ile Romanya ve Bulgaristan arasındaki sınırı oluşturmak için Hırvatistan ve Sırbistan üzerinden geçer. Hırçın Tuna, Moldova ve Ukrayna’nın kıyılarını geçerek Karadenize dökülür.
Yukarı Tuna, Dünyadaki diğer nehirlerden daha fazla olarak 4 büyük başkent olan Viyana, Bratislava, Budapeşte ve Belgrad’a ev sahipliği yapar. Tuna; Belgrad’dan aşağı doğru Karpat Dağları ve Balkan Dağları boyunca büyük bir doğal koridor oluşturarak demir kapılara ulaşır. Daha sonra antik Roma Eyaleti Wallachia’nın ovalarına dökülür. Roma zamanlarından beri sel sorunu hala devam etmektedir. Belgrad’ın Tuna kıyısındaki büyük seller nedeni ile şehirler gelişememiştir. Romanya ‘nın başkenti Bükreş, Tuna’ dan 80 km yukarı olduğundan  ilkbaharda yükselen sulardan etkilenmemektedir.

TARİHÇE

Tuna Nehri; yüzyıllar boyunca, Avrupa’nın en önemli kültürel ve tarihi sınırlarından biri olmuştur. Orta Çağ’ın başlarında (M.S.3. yy), nehrin tam uzunluğu Roma İmparatorluğu’nun Kuzey sınırını oluştururdu. M.S. 454 yıllarında Gotlar, Hunlar, Slavlar ve diğer gruplar çökmekte olan İmparatorluğu istila etmek için Tuna’yı geçmiştir.
Roma kalıntıları, günümüzde Tuna Nehri’nin ortaçağda önemli bir ticaret merkezi  ve ulasım yolu  olduğunu göstermiştir.
Tuna’nın suları önemli askeri ve manevi bir degere sahiptir. Aynı zamanda Tuna Nehri, Avrupa ile Doğu arasındaki en büyük bağlantıyı kurmaktaydı ve Haçlıların; Bizans ve Kutsal topraklara girmesi için bir yol sağlamıştı.
Tuna Nehri’nde oluşan ticaret koridoru, 19. yy başında Avusturya altında birleşen, Avusturya ve Macarista’a imparatorluk olanağı sunmuştur. Tuna Nehri, Almanya sanayi merkezleri olan Avusturya imparatorluğuna ve Balkan yarım adasında olan Osmanlı imparatorluguna kritik bir kültürel sınır olmasının yanı sıra bağlantı olarak da görev yapmıştır.
Bu güne kadar Romanya (nehirin kuzeyi) ve Bulgaristan (nehirin guneyi) hem ortak hem ayrı tarihçeye ve dile sahip olmuştur. Aynı zamanda Bulgaristan’ın Osmanlı Türkleriyle mimarlık ve dinde önemli tarihi yakınlık göstermiştir.
Tuna Nehri’nin hem ticari hem de askeri önemi bugün hala bilinmektedir. Tuna Nehri’nin üzerinde bir ülkenin çok fazla kontrole sahip olmasını önlemek için birçok anlaşma imzalanmıştır.
Günümüzde her yıl Tuna Nehri deltasından geçen 3.500’den fazla gemi ile hala önemli bir ulaşım rotasıdır.

ÖNE ÇIKANLAR

Tuna Nehri, Almanya’nın kara ormanlarını terk ederken, bir ortaçağ kenti olan Regensburg’dan geçmektedir. Bu kalabalık üniversite kasabası Porta Praetoria gibi antik hazinelere sahiptir. Antik Roma Kalesi Kuzey kapısı, Castra Regina (M.S. 179). Regensburg’da Noel zamanı, tarihi Pazar meydanının ışıltısı görülmeye değerdir.
Passau şehri; Tuna Nehri’nin aşağısında bulunan ve Ilz, Inn ve Tuna Nehirlerinin kesişme noktasındaki bir mücevheridir. Arnavut kaldırımlı sokaklar ve 17.000 den fazla boruya sahip dünyanın en buyuk kilise orgunun bulunduğu St. Stephen’s Katedrali görülmesi gereken yerlerden biridir.
Tuna Nehri’nde devam ederken karşımıza çıkan Grein köyü, kayalıklardan yükselen kalesinin gölgesindeki kuleli evleri ile mükemmel fotoğraf fırsatları sunmaktadır. Wachau Vadisi’nin yeşil tepelerinde yer alan Melk, Avrupa’nın en büyük ve en ilgi çekici manastırlarından biri olan muhteşem Benedictine Manastırı’na da ev sahipliği yapmaktadır. Tuna Nehri’ni ve büyüleyici kırsal manzarasını görmek için manastırın terasına cıkılmalıdır.
Dürnstein’e doğru Wachau şarap bölgesini geçerken, muhteşem Barok Stiftskirche’ın mavi yüzünü görebilirsiniz. İngiltere Kralı Aslan yürekli Richard’ın 1192 de hapsedildiği kalenin kalıntıları şehrin üzerinde yer almaktadır.
Sırada Avusturya’nın başkenti Viyana var. “Müzik şehri”, Mozart, Beethoven ve Strauss’un yaratıcılıklarına ilham verdi. Görkemli Hofburg Sarayı, etkileyici Viyana Opera Binası ve görkemli Ring Bulvarı şehirin bize sunduğu sadece birkaç isimden biri. Sıralı mağzaların bulunduğu sokaklarda dolaşabilir,orkestra konserlerini dinleyebilir ya da kafelerde  Sachertorte veya Apfelstrudel’in tadını çıkarabilirsiniz.
Avusturyanın tablo gibi manzarası ile seyir ederek Macaristan’ın kalbine doğru gidebilirsiniz. Budapeşte, Tuna’nın her iki kıyısını da kapsayan, Doğu Avrupa’nın en canlı ve kozmopolit metropolüdür. Ünlü asma ve Elisabeth köprüleri de dahil olmak üzere yedi köprü, iki yakayı birleştirmektedir. Budapeşte’nin heyecanlandıran manzaraları arasında Balıkçı Kalesi ve Matthias Kilisesi yer almaktadır.
Budapeşte’nin güneyinde yer alan, Macaristan’ın sakin kasabası Kalocsa, 1009 yılında St. Stephen tarafından kuruldu. Baş piskopos Sarayı ve Kalocsa Katedrali, kırmızı biber ve folklor sanatı ile tanınan bu kasaba da görülmesi gereken yerlerdendir.
Tuna Nehri; Macaristan’dan, Sırbistan Novi Sad kenti uzerinden uzaklaşmaktadır. Dolu tarihiyle Petrovaradin Fort size Tuna Nehri’nde dramatik ve romantik manzaralar sunmaktadır. Sırbistan’ın başkenti Belgrad, Tuna ve Sava Nehirlerinin birleştiği noktada yaşam dolu alanlarıyla, heybetli katedralleri ve kaleleri ile dikkat çekmektedir.
Tuna Nehri, Belgrad’dan, çarpıcı Roma kaleleriyle kaplı rustik tepelerden ve Iron Gates in dramatik vadisinden akmaktadır. Bu dar ve eskiden çok tehlikeli geçit, Güneydoğu Karpatların kuzeybatısında Avrupa’nın Alplerini bölmektedir. Sırbistan ve Romanya arasında da doğal bir sınır oluşturmaktadır.
Tuna Nehri’nin aşağısında, kısa bir sürüş mesafesinde, Bulgaristan’ın en eski ve nefes kesen hazinelerini bulmak mümkündür. Veliko Tarnovo, Yantra Nehri’ni çevreleyen üç tepede yer alan, dik yamaçlarında taş evlerin bulunduğu doğal bir kaledir. Tarihi Arbanassi Köyü, ünlü Etnografya Müzesine ve karmaşık bir şekilde tasarlanmış fresklerin bulunduğu Doğuş Kilisesine sahiptir.
Bulgaristan’ın gelişen tarım endüstrisi için Silestra önemli bir liman kentidir.Karadeniz kıyılarında tatil beldesi olan Varna yer almaktadır.
Romanya’nın hareketli başkenti Bükreş, Tuna Nehri kıyılarından arabayla kısa bir mesafede bulunmaktadır. Geniş Bulvarları ve Arc De Triomphe I ile, “Doğu’nun Paris’i” adını kazanmıştır. “Komünist diktatörlüğün çöküşüne yol açan 1989’daki ayaklanmalara sahne olan Kraliyet Sarayı Meydanı’nda manzaranın tadını çıkarabilirsiniz. Kraliyet Sarayı artık Ulusal Sanat Müzesine ev sahipliği yapmaktadır ve Doğu Avrupa sanatının paha biçilmez örnekleriyle doludur.

KİMLER SEYAHAT EDEBİLİR?

Tuna Nehri’nin özeti, “Doğu Batı ile buluşuyor” ya da daha doğrusu “Batı Doğuyla buluşuyor”dur. Tarih, sanat ve müzik severler, bu sular boyunca geniş bir yelpazeye ulaşacaklardır. Tuna Nehri ayrıca kentsel ve kırsal alanların eşsiz bir karışımına sahiptir.

BUNLARI BİLİYORMUYDUNUZ?

  • Tuna Deltası ilk olarak 1938’de Bakanlar Kurulu tarafından bir doğa rezervi ilan edildi ve 1992’de UNESCO tarafından bir Biyosfer rezervi olarak kabul edildi. 12 tabiat  çeşidi, 300 kuş türü ve 45 tatlı su balık türlerine ev sahipliği yapmaktadır.
  • Tuna Nehri, Avusturyalı besteci Johann Strauss, “An der schönen, blauen Donau” (güzel mavi Tuna) bestesinde söz edilmektedir. Dünya çapında bilinen bu beste aynı zamanda bir ninni olarak da kullanılır.
  • Tuna ile ilgili bir başka ünlü vals, Romen besteci Ion Ivanovici (1845-1902) tarafından “Tuna Dalgaları”dır ve 1889 Paris fuarında icra edildiğinde dinleyici tafrafından büyük ilgi görmüştür.
  • Tuna Okulunda, Alman manzara resim geleneği, 16. yüzyılda Tuna Vadisi’nde geliştirilmiştir.
  • Bükreş’teki Parlamento Binası, 3.55 milyon metrekarelik alanı ile dünyanın en büyük Parlamento binasıdır.
  • Mavi Tuna, İngiliz ordusunun ilk nükleer silahının adıydı.

Main Nehri

Main Nehri toprakları, Alman tarihinin ve kültürünün özetidir. Ortaçağ köyleri, şirin evler ve antik kaleler bu huzurlu nehirin kıyılarını süslemektedir. Main Nehri, Kırmızı Main ve Beyaz Main Nehrinin Ren nehri ile Mainz şehrinde birleşmesinden oluşmaktadır. Modern bir mühendislik harikası olan Main-Tuna Kanalı, Bamberg’den Regensburg’a 170 km uzunluğunda, toplam 16 kilit ile birlikte Kuzey Denizi’nden Karadeniz’e nehir gemisi ile seyahat etmeyi sağlamaktadır.

KISA BİLGİLER

  • Ülke: Almanya
  • Kaynağı & doğduğu yer: Üst Franconia
  • Döküldüğü yer: Ren Nehri
  • Uzunluğu: 530 km

COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ

Main Nehri, Almanya’nın Kulmbach ilçesinden Kırmızı Main ve Beyaz Main’in birleşmesiyle yükselir. Üst ve orta bölümünde Almanya’nın dağlık bölgelerinden devam edip, alt bölümünde Romantik Ren Nehri ile buluşur. Bavaria, Baden-Württemberg ve Hesse geçtiği şehirlerdendir.
Main Nehri’nin ana kolları Regnitz, Fränkische Saale, Tauber ve Nidda’dır. Main Nehri ,1992 yılından beri Ren-Main-Tuna yolu ile Tuna Nehri’ne bağlanmaktadır.

TARİHÇE

Main Nehri, bölgesinin altın çağlarına yetişmemesine rağmen M.Ö 1000 yılına kadar olan Kelt mimarisinin kalıntılarını kıyı boyunca görmek mümkündür. Roma imparatorluğu döneminde Main nehri boyunca yerleşimler gelişme göstermiştir. Mainz (M.Ö.13) kurulan şehirlerden biri olup daha sonra nehir kıyıları boyunca bir cok şehir kurulmuştur (M.S.1). Zaman geçtikçe, Main Nehri’nin statüsü büyüyen Roma imparatorluğu için ticaret yolu olarak yükselecektir. Charlemagne Main nehrinde kanal yapımına yaptığı yatırımlar ve Würzburg Katedrali ile izini bırakmıştır.
Main Nehri, bugüne kadar kullanılan buluşlar ve politik ilerlemeler için önemli bir bölge olmuştur ve zamanında eşsiz olan Frankfurt Ticaret Fuarı ilk olarak 1150 tarihinde bu bölgede adı geçmiştir.1436 yılında Johannes Gutenberg matbaayı yine bu bölgede icaat etmiştir. Alman demokrasisinin kral ve imparatorlarının 855 den 1792 ye kadar seçimleri yine bu bölgede olmuştur.
2.Dünya Savaşı sırasında,özellikle Main Nehri boyunca şehirler ağır hasar görmüştür. 16 Mart 1945’te, Würzburg şehrinin yaklaşık %90’ı, bir İngiliz hava saldırısı ile 17 dakika içinde 225 Lancaster bombardıman uçakları tarafından yok edildi. Frankfurt’un geniş Ortaçağ şehir merkezi tamamen harap olmuştur ve Mainz binalarının %80’nini kaybetmiştir. Bamberg şehri, yakındaki bir topçu Fabrikası nedeniyle II. Dünya Savaşında bombalamalar tarafından tahrip edilmeyen Almanya’daki birkaç şehirden biridir.
Ren & Tuna Kanalı
Tuna ve Ren havzalarını kanalla bağlama projeleri uzun bir tarihe sahiptir. 793’te Charlemagne, Fossa Carolina adlı bir kanalın inşasını emretmiştir. Bu dar, hantal kanal, İkinci Dünya Savaşı sırasında uğradığı hasar nedeniyle 1950’de yarıda bırakılmıştır. 1900’lerin başında, Ren ve Tuna Nehirlerinde ticari navigasyonu birbirine bağlamanın bir yolunu aranmaya başlanmıştır. Birkaç tasarı ortaya çıkmıştır, ancak iki büyük Dünya Savaşı bu planları sekteye uğratmıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kanal üzerinde çalışma başlanmıştır. Main kanalı, 1962 yılına gelindiğinde Bamberg a kadar yukarı genişletildi. Nürnberg ve Kelheim arasında inşa edilecek son bölüm, özellikle Altmühl Vadisi boyunca 33 km’lik bölüm nedeniyle 1970’lerde ve 1980’lerde, politik olarak tartışmalı hale geldi. 25 Eylül 1992’de, yüzyıllar süren komplo, planlama ve siyasi manevralardan sonra, Ren & Main & Tuna Kanalı tamamlandı.

ÖNE ÇIKANLAR

Main & Tuna Kanalı, ilginç kilitler ve büyüleyici köylerden geçmektedir. Nuremberg, kanal boyunca kıyı şehirlerinden biridir. Gezginler burada geleneksel zencefilli tatları, lezzetli sosis ve el yapımı oyuncaklar ile, şehrin yumuşak tarafını yaşayabilirler.
Kanalı geçtikten sonra, Main nehri üzerindeki ilk durağımız  Ortaçağ  şehri Bamberg. Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü tarafından Dünya Mirası olarak seçilen nefes kesen bir kasabadır. Şehrin büyük Katedrali, Regnitz Nehri’ne bakan Eski Belediye Binası, büyüleyici evler ve 18. yüzyıldan kalma konaklarla kaplı serpantin sokaklarını keşfedin.
“Romantik yolun incisi” olarak bilinen Würzburg, üzüm bağları ile kaplı eğimli tepelerle çevrilidir. Muhteşem Piskoposun evi Barok mimarisinin klasik bir örneğidir. Napolyon tarafından “Avrupa’nın en güzel papaz evi” olarak adlandırılmıştır.
Zevkli yarı ahşap evleri, dolambaçlı sokakları ile Wertheim görülmesi gereken yerlendendir. Bu şehirde cam üfleyiciler uzun bir geleneğe sahiptir. Özellikle kış aylarında, tüm dünyada Noel ağaçlarına asılan süslemeleri üretirler.
Miltenberg, nehir trafiğinden gelir elde eden tablo gibi bir Bavyera köyüdür. Kültürel zenginliği, Ortaçağ ve Rönesans evleri, Gotik ticaret merkezinin ihtişamı görülmeye değerdir.
Frankfurt şehri, asırlık tarihi mekanlara bakan modern silüeti ile, tezat bir çalışmadır. Kaiserdom ve Paulskirche keyfini çıkarıp, daha sonra yerel biraların tadını çıkarmak için “beer garden”ları ziyaret edebilirsiniz.
Mainz şehri, Ren ve Main Nehirlerinin birleştiği yerde parıldamaktadır. Eski Şehir birçok ilginç dükkana, kafelere ve restoranlara ev sahipliği yapmaktadır. Schillerplatz Çeşmesi, her yıl burada düzenlenen ünlü karnaval sahneleri ile dekore edilmiştir. Modern baskının babası Johannes Gutenberg burada doğdu, bu yüzden Mainz ziyareti kalıcı bir izlenim bırakmaktadır.

KİMLER SEYAHAT EDEBİLİR?

Main Nehrinden yapılacak bir yolculuk, Orta Avrupanın keşifi için, büyüleyici bir bölümdür. Kırsal kaleleri, benekli yamaçları ve şirin Bavyera köyleri, doğa severleri, tarih severleri ve romantiklerin kalbini yakalayacaktır.

BUNLARI BİLİYORMUYDUNUZ?

  • Frankfurt ismi; Main nehirde furt adı verilen eski bir geçit (ford) olan Franconian yerleşimiydi. Yani Frankfurt tam anlamıyla ” Franks ford” anlamına gelmektedir.
  • 1960’dan 1992’ye kadar Ren & Main & Tuna Kanalının inşasına yaklaşık 2,3 milyar Avro (2,75 milyar dolar) yatırım yapıldı. Bunun neredeyse %20’si çevre koruma projeleri için gitti.
  • Peter Henlein, 16. yüzyılın başında Nürnberg yumurta denilen saatleri yaptı. Bu isim yanlış çeviri olarak ortaya çıktı. Bay Henlein, Fransız yazar Rabelais’e küçük saatlerden (ueurlin) bahsetti ve çevirmen bunu eierlein-küçük yumutalar olarak yanlış anladı.
  • Nürnberg astronomik mucitlere bir yuva oldu. Bunlar arasında en dikkat çekici olan, navigator ve coğrafyacı Martin Behaim’dı.
  • Kozmopolit Frankfurt’ta yaşayan her üç kişiden yaklaşık biri bir Alman pasaportu taşımaz.

Mekong Nehri

Mekong Nehri, Çin’den Vietnam’a, Güneydoğu Asya’nın can damarıdır ve bölgenin uzun tarihi ve çeşitli kültürlerine bir bakış sunar. Mekong, Dünyanın en uzun 12. ve Asya’nın en uzun 7. Nehridir. Çin, Myanmar (Burma), Tayland, Laos, Kamboçya ve Vietnam olmak üzere 6 ülkeden akmaktadır. Yaklaşık 1000 tür balık, 20.000 bitki türü ve yüzlerce kuş, sürüngen ve memeli türlerine ev sahipliği yapan Mekong, dünyanın biyolojik açıdan en çeşitli bölgelerinden biridir. Geleneksel köyleri geçerken, görkemli gün batımını deneyimlerken, bu muhteşem nehir boyunca tarih ve kültürler hakkında bilgiler edinebilirsiniz.

KISA BİLGİLER

  • Ülkeler: Çin, Myanmar (Burma), Laos, Tayland, Kamboçya, Vietnam
  • Kaynağı, & doğduğu yer: Lasagongma Spring, Mt. Guozhongmucha, Qinghai Eyaleti, Çin
  • Döküldüğü yer: Çin Denizi
  • Uzunluğu: 4.908 km

COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ

Mekong Nehri, Güneydoğu Asya’daki altı ülkeyi birbirine bağlamaktadır. Nehir, her biri ayrı, farklı karakteristik özelliklerine sahip altı farklı coğrafi bölgeden akar. Tibet Platosundan doğar ve Hengduan Dağlarındaki Yunnan Eyaleti boyunca dağlık bölgeye akmaktadır. Çin’den ayrıldıktan sonra, Laos ve Myanmar (Burma) arasındaki 100 km’lik sınırı oluşturmaktadır. Tayland ve Laos arasındaki sınırı oluşturur ve Laos içinde yaklaşık 400 km Doğu ve Güney’e akmaktadır. Laos’a geçmeden önce tekrar Tayland ve Laos arasındaki sınırı oluşturmaktadır. Laos üzerinden kısa bir genişleme ile, Khone şelalelerinin üzerinden tehlikeli bir şekilde devam etmektedir. Laos’un altında, Kamboçya’ya geçmeden önce Mekong Nehri, Mun Nehri ile birleşmektedir. Kamboçya’da, Sap Nehri’ni içine alarak Kamboçya’nın başkentinden akmaktadır. Vietnam’a girerken, Mekong yavaşlar ve Mekong Deltasının daha küçük kanallarına bölünür. Sonunda Güney Çin Denizi’ne dökülmektedir.

TARİHÇE

Mekong Nehri, uzun bir tarihe sahiptir. Binlerce yıldır, hayatta kalmak için ona bağlı olan nüfusların yaşam çizgisi olmuştur. Nehrin en eski yerleşimleri M.Ö. 2100’e dayanmaktadır. İlk kaydedilen uygarlık Khmer kültürü, 1. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Kazılar, Roma İmparatorluğu’na ait paraları ortaya çıkarmıştır. 5. yüzyılda, Khmer Kültürü Chenla Mekong boyunca var olmuştur ve Angkor Khmer İmparatorluğu bölgedeki son büyük Hintli devletidir. Yaklaşık 700 yıl önce, Tay halkı Siam Krallığını (şimdi ki Tayland) oluşturmak için Mekong’un karşı yakasına , Güney Çin’den kaçmıştır ve Mekong Siam halkını istilalarından korumuştur. Aynı etnik grup Laos’a yerleşmiştir.
1540 yılında, Portekizli Antonio de Faria Mekong’u keşfeden ilk Avrupalı olmuştur. Avrupalılar Mekong’a fazla ilgi göstemese de, İspanyollar ve Portekizliler bölgeye bazı misyoner ve ticaret seferleri başlatmışlardır. Hollandalılar 1641-42’de Mekong’a bir sefer düzenlemişlerdir. 19. yüzyılın ortalarında, Fransızlar 1866-1868 yılları arasında nehir üzerinde bir keşif yapmıştır ve Mekong’un seyiri için yararlı olan çok fazla akıntılı bölüm ve şelaleye sahip olduğunu keşfetmişlerdir. 1893’ten itibaren, Fransızlar nehrin kontrolünü Laos’a kadar genişletmişlerdi ama birinci ve ikinci Indochina Savaşları ile bölgedeki Fransızların ilgisi sona ermiştir.
Vietnam Savaşı sırasında, Mekong nehrinin batı kıyıları Laos komünist ordularına karşı baskınlar için bir temel sağlamıştır. Savaştan sonra, anti-komünist güçler Kuzey Tayland’da mülteci kamplarına batı Mekong geneline kaçmıştır. ABD destekli Tayland Hükümeti ile diğer ülkelerdeki yeni Komünist hükümetler arasındaki gerginlikleri, nehrin kullanımı ile ilgili işbirliğini yasaklamıştı.
Mekong Nehri, Güneydoğu Asya’nın ekonomik büyüme ve refahının temeli olarak kabul edilmiştir. 1995 yılında Kamboçya, Laos, Tayland ve Vietnam hükümetleri tarafından imzalanan “Mekong Nehri havzasının sürdürülebilir kalkınma için İşbirliği Anlaşması” Mekong Nehri Komisyonu (MRC) kurulmuştur. MRC, paylaşılan su kaynaklarının ortak yönetimini ve kalkınma konularında işbirliğini kolaylaştırmaktadır. 1996’da Çin ve Burma, MRC’NİN diyalog ortakları olmuştur.
Bugün Mekong Nehrinde barış hüküm sürmektedir ve çoğu bölümü gelişmemiş ve hatta keşfedilmemiş durumdadır. 60 milyondan fazla insanın günlük yaşamlarına ve kültürüne (ulaşım için buna bağlı olan insanlar, yemek pişirme, sulama ve temizlik) bağlıdır ve hayatta kalmalarını sağlamaktadır.

ÖNE ÇIKANLAR

Vietnam’da, 15.000 kilometrekarelik bir alanı kaplayan devasa Mekong Deltasını gezebilirsiniz. Tablo gibi pirinç tarlaları, balık çiftlikleri, meyve bahçeleri ve daha fazla görüntülere sahiptir. Delta’da üretilen pirinç, Vietnam’ın pirinç üretiminin yarısından fazlasını oluşturmaktadır, bu yüzden yaygın olarak ülkenin “Pirinç Kasesi” olarak adlandırılması şaşırtıcı değildir.
Deltada, Cai Be ve Vinh Long, en iyi geleneksel şeker yapımı bölgesidir. Cu Lao Gieng’da yerel bir aile elle küçük sampans yapmaktadır.
Kamboçya sınırının yakınında yer alan Chau Doc, büyük Cham, Çin, Khmer ve Vietnam toplulukları ile Vietnam’ın en kültürlü şehirlerinden biridir. Bu toplulukların etkisi camiler, tapınaklar ve Kiliselerde görülmektedir ve ziyaret etmek için oldukça ilginç bir kasabadır. Güzel manzarası, sayısız Pagoda ve tapınakları ile yakındaki Sam Dağı’na bakmaktadır. Ayrıca sınıra yakın Long Khong A, pamuk yapılan küçük bir geleneksel köydür.
Kamboçya’nın başkenti ve en büyük şehri olan Phnom Penh’i ziyaret edebilirsiniz. Fransız kolonilerinin Phnom Penh de etkisini görebilirsiniz. Siyaset, ekonomi ve mirasın merkezi olmuştur. Burada, Khmer Rouge rejimi hakkında bilgi edinebilirsiniz. Diğer önemli noktalar arasında ölüm alanları, Ulusal Müze, Kraliyet Sarayı ve gümüş Pagoda bulunmaktadır.
Angkor Ban, yerel bir okula sahip şirin ve büyüleyici bir kasabadır. Yakındaki Wat Hanchey’de, muhteşem manzaranın tadını çıkarabilirsiniz. 8. yüzyıla kadar uzanan tapınak mutlaka görülmesi gereken yerlerden biridir.
Tonle Sap (Büyük Göl) Güneydoğu Asya’nın en büyük tatlı su gölüdür ve UNESCO tarafından biyosfer olarak belirlenmiştir. Yağışlı mevsimden sonra Tonle Sap, balık için mükemmel bir üreme alanı ve  göldeki yüzen köylerde yaşayan insanlar için yiyecek sağlamaktadır.

KİMLER SEYAHAT EDEBİLİR?

Mekong Nehri, gezginler için yeni kültürler hakkında bilgi edinmek ve farklı bir yaşam tarzı yaşamak için bir fırsat sunmaktadır. Antik tapınaklardan, modern saraylara ve geleneksel köylerden kalabalık şehirlere kadar Mekong, benzeri olmayan bir deneyimdir. Yeni dillerin, geleneklerin ve yaşam tarzlarının karışımından memnun kalacağınız bir yolculuk vaad etmektedir.Bu güçlü nehirden aşağı inerken, yol boyunca sunulan gün batımının ve manzaranın tadını çıkarabilirsiniz.

BUNLARI BİLİYORMUYDUNUZ?

  • Çin’de, Mekong Nehrine “Çalkantılı Nehir” anlamına gelen Lancang Jiang denir.
  • Adı Tay dilinden Mae Nam kelimesinden türetilmiştir, anlamı “Su Annesi”dir.
  • 2009 yılında, Mekong bölgesinde iki yeni kuş türü, beş memeli, 96 bitki, altı yeni amfibi ve daha önce bilinmeyen 29 balık türü de dahil olmak üzere 145 yeni tür tanımlanmıştır.
  • Mekong Nehrinde, yaklaşık 300 kg ağırlığında dev kedi balıkları  bulunmaktadır
  • Mekong Nehri Havzası neredeyse Fransa ve Almanya’nın toplam boyutu kadardır.

Mekong Nehri hakkında daha detaylı bilgi almak için bloggerımızın yazısına tıklayabilirsiniz:

DETAY

Ren Nehri

Ren Nehrinde; kaleli yamaçları, kayalıklı boğazları ve bir tabloyu andıran eski dünya köylerinden geçerken, romantizmin kendisini yaşamaktasınızdır. İsviçre Alpleri’nde hırçın bir nehir olarak doğan Ren, Avrupa’nın en büyüleyici turistik mekanlarını ve geleneklerini aydınlatan Kuzey Denizi’ne doğru yol kateder. Ren Nehri’nin setlerindeki kaleler, bu sulara yerleştirilen antik İmparatorlukların değerini vurgulamaktadır. Antik çağlarda Ren Nehri bölücü bir güç olarak görülse de, bugün kıyılarındaki şehirler ve kültürler ilgi çekici bir karışım oluşturmaktadır. Ren Nahri boyunca bulunan üzüm bağları, dünyaca ünlü kaliteli şarapları üretmektedir. Nehir kıyılarındaki kafeler ve restoranlar, nefis yemekler ve yerel şarapları ile bölgenin tadını çıkarabilirsiniz. Ren Nehrinin her kıvrımında karşınıza çıkan şahane doğa manzaraları, Avrupa’da yaşayacağınız en güzel anlarını oluşturacaktır.

KISA BİLGİLER

  • Ülkeler: İsviçre, Avusturya, Lihtenştayn, Almanya, Fransa, Hollanda  
  • Kaynağı & doğduğu yer: İsviçre Alpleri
  • Döküldüğü yer: Kuzey Denizi
  • Uzunluğu: 1.248 km

COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ

Ren Nehri, İsviçre Alpleri’nin yakınındaki Reichenau’dan Vorderrhein ve Hinterrhein nehirlerinin birleşmesi ile doğar. Reichenau’dan, İsviçre ve Lihtenştayn sınırını oluşturarak akar, daha sonra İsviçre ve Avusturya arasındaki sınırı oluşturmak için kuzeye doğru yol alır. Batıya bakarsak, Ren Nehri Konstanz Gölü’ne boşalır. Oradan, Almanya ve İsviçre arasındaki sınırı yaratır. Şu anda seyir edilebilir olan Ren Nehri; Basel’de, Almanya ve Fransa arasındaki sınırı oluşturmak için “Ren Knee(dizi)” olarak adlandırılan bölümü ile kuzeye doğru yönelir.
Almanya’da, Bingen ve Bonn arasında, erozyon ve jeolojik yukselme meydana geldiğinden Orta Ren Nehri, Ren Gorge’a akar. “Romantik Ren” olarak bilinen nehrin bu bölümünde bulunan ,ortaçağa ait 40 adet kale UNESCO Dünya Mirası olarak kabul edilmiştir.
Ren Nehri, Almanya’yı terk ettikten sonra, batıya döner ve Meuse ve Scheldt nehirleri ile birlikte Batı Avrupa’daki en büyük nehir deltalarından birini oluşturarak Hollanda’ya girer. Ren Nehri’nin en geniş bölümü Hollanda’ya girişidir, ancak daha sonra üç ana kola ve sayısız küçük kola bölünür. Bu küçük su yolları daha sonra Hollanda ovalarına ve Kuzey Denizi’ne akar.

TARİHÇE

Ren Nehri, insanlık tarihinin yazılı kayıtlarında Roma Cumhuriyeti’ne kadar uzanır. Ren Nehri, Latince “Rhenus” ve Yunanca “Rheonis” olarak bilinen önemli bir coğrafi figür olarak görünmektedir.
Ren Nehri boyunca ilk kentsel yerleşim yeri olan, M.Ö. 38 yılında bir Germen kabilesi olan Ubii tarafından kurululan, bugünkü Köln şehridir. Nehir boyunca medeniyetler geliştikçe, Ren, Avrupa tarihinde önemli bir siyasi ve dilbilimsel figür haline gelecektir.
14. Louis ve Napolyon Bonapart gibi Fransız liderler, Ren’in batısındaki toprakları işgal etmek için çeşitli başarılı atılımları olmuştur. 1840 yılında, Ren genelinde Fransızların ilgisinin çoğalmasını anlatan Alman şiiri ve şarkısı “Die Wacht am Rhein” (“The Watch on the Rhine”), Ren’in Batı Şeria’nın Fransa’ya karşı savunmasını istemesini anlatmaktadır. Fransa-Prusya Savaşı sırasında, Almanya nın milli marşı olmuştur.
1.Dünya Savaşı’nın sonunda, Rhineland Versailles Antlaşması’na tabi olmuştur. Versailles Antlaşması, Müttefikler tarafından 1935’e kadar işgal edileceğine karar verdi ve bundan sonra Alman ordusunun girmesi yasak olan, askerden arındırılmış bir bölge olacaktı. Arnhem, Nigmegan ve Remagen de Ren Nehri köprüleri, birçok savaş kitapları ve filmlerde ölümsüzleştirdi, birçok önemli savaş ve dönüm noktaları için sahne oldu.
Yakın tarihte; Basel yakınlarındaki 1986 kimyasal yangınında, İsviçre Ren sularına 30ton kirli madde dökülmüştür. Bu çevresel trajedi, uluslararası işbirliği ile temizlenmiştir. Bu korumalar sayesinde, Ren Nehri’nin yüzyıllar boyunca gelişen bir ekosistem olmaya devam etmesini sağlanmaktadır.

ÖNE ÇIKANLAR

İsviçre, Fransa ve Almanya’nın buluştuğu noktada bulunan Basel, Ren Nehri’nin seyir edilebilir ilk noktasıdır. Dünyaca ünlü Korolar, müzeler ve tiyatroları ile Basel, Orta Avrupa’nın en önemli kültür merkezlerinden biridir.
Fransa-Almanya sınırındaki su yolu boyunca devam ederken yolumuza cıkan Breisach, Kaiserstuhl Dağı’nın eteklerinde yer alır ve Almanya’nın kara orman bölgesine açılan kapıdır. Bölgenin masal kaleleri ve kırsalları, kara orman kiraz kekinin tadı kadar gözlere de hoş gelir.
Strazburg, diğer büyüleyici şehirlerden biridir. Almanya ve Fransa nın kültüründen etkilenir. Ayrıca nefis şarapları ile bilinen Alsace bölgesinin başkentidir. Strazburg’un Arnavut kaldırımlı sokaklarına, Ortaçağ mimarisi ve La Petite France’ın dolambaçlı kanallarına hayran kalacaksınız.
Ren Nehri boyunca yine karşımıza çıkan başka bir şehir Speyer… Altı heybetli kuleleri ve Almanya’nın en iyi ve en büyük yer altı türbesi ile Romanesk Katedrali görülmeye değerdir. Dört Kutsal Roma İmparatoru ve dört Alman Kralı, etkileyici Kraliyet mezarında gömülüdür.
Mainz, Ren Nehrinin sol kıyısında, Main nehirinin ağzının karşısında yer almaktadır. Eski şehir birçok ilginç dükkana, kafe ve restorana ev sahipliği yapmaktadır. Schillerplatz çeşmesi, her yıl burada düzenlenen ünlü karnaval sahneleri ile dekore edilmiştir. Modern baskının babası Johannes Gutenberg burada doğdu, bu yüzden Mainz ziyareti kalıcı bir izlenim bırakacaktır.
Güzel ve küçük kasaba Rüdesheim, Ren Vadisinin şarap kasabası olarak mükemmel bir örnektir. Siegfried’in kendi kendine çalan enstrümanlar koleksiyonuyla mekanik müzik aleti müzesi, bu şirin nehir kenarındaki köyün öne çıkan bir bölümüdür. Büyülü şarkılarının denizcileri kıyamete sürüklediği, efsanevi Lorelei kayalıkları görülmesi gereken yerlendendir.
Ren ve Moselle Nehirlerinin birleştiği yerde yer alan 2000 yıllık Koblenz, Orta Ren bölgesinin kültürel ve iş merkezidir. Masalsı kaleler ile çevrilen şehir, tarih ve güzellikleri gözlerinizi doyuracak.
Köln, Rhineland’ın başkenti ve Almanya’nın en büyük şehirlerinden biridir. İnşaası 600 yıldan fazla süren muhteşem Gotik Katedrali ve yükselen ikiz kuleleri şehrin önemli noktalarındandır. Köln’ü, Almanyanın mücevheri olarak da adlandırabiliriz.
Ren Nehri Hollanda’ya doğru devam etmektedir. Arnhem, Arnhem Muharebesi sırasında müttefik kuvvetlerin karargahı olarak hizmet veren villada inşa edilen Hava Müzesi Hartenstein ile Arnhem’den akar. “Zilverstad” lakaplı Schoonhoven, gümüşüyle ünlüdür ve uluslararası Gümüş Okulu’nun evidir.
Ren Nehri, iki kolu arasında yer alan büyüleyici Dordrecht boyunca yüzer. Bu renkli kasaba ve çevresinde ki tabiat, 17. ve 18. yüzyıllarda birçok Hollandalı ressamlara ilham vermiştir. Ardından nehir, Rotterdam’a ulaşmak için çiçek ve ikonik yel değirmenleri alanlarına bağlanmaktadır. İkinci Dünya Savaşı’nda Alman bombaları tarafından tamamen yıkılmış olmasına ragmen Rotterdam, uygulamalı bir Denizcilik Müzesi ve dünyanın en hareketli limanına sahip dinamik bir şehirdir.

KİMLER SEYAHAT EDEBİLİR?

Ren Nehri üzerinde seyir etmek isteyen romantikler, zevk sahibi olanlar, doğa meraklıları ve şarap severler için en uygun rotadır. Gurme ve şarap severler için harika bir seçenektir. Herkes Ren Nehri boyunca manzaraların keyfine varacaktır.

BUNLARI BİLİYORMUYDUNUZ?

  • Ren Nehri “şiddetli akıntı” anlamına gelen Kelt kelimesinden kaynaklanan bir isimdir.
  • 1932 ve 2010 yılları arasında, resmi ders kitapları ve yayınlarda, Ren’in uzunluğunu doğru sayısı 1,320 kilometre yerine, 1,230 kilometre olarak listelenmiştir. 2010 yılında Köln Üniversitesi araştırmacısı, 1932 ansiklopedisinde bir yazım hatası oluştuğunu keşfetti ve rakamın güncellenmesi için çalıştı.
  • Bugün bile Köln’de özellikle Ren boyunca Roma kalıntıları ve 1900 yaşındaki bir Roma teknesinin 2007 sonlarında Ren kıyılarında keşfedildiği yerde bulabilirsiniz.
  • Strazburg’un tarihi şehir merkezi olan Grande ile (“Grand Island”), 1988 yılında UNESCO tarafından dünya mirası olarak sınıflandırılmış ve ilk kez böyle bir onur şehir merkezine yerleştirilmiştir.
  • Ren Nehri’ni geçen ilk köprü M.Ö. 55 yılında Galya Savaşı sırasında Julius Caesar tarafından yaptırılmıştır.

Rhone Nehri

Rhône Nehri, Akdeniz’e akmadan önce İsviçre’nin dağlarından geçerek Fransa’nın kalbine doğru gitmektedir. Rhône Nehri boyunca lavanta tarlaları, kaleler ve üzüm bağları manzaralarının keyfini sürebilirsiniz.
Rhône, doğal ve kültürel harikaların mükemmel kombinasyonunu sunar, böylece gezginler manzaraların tadını çıkarabilir ve huzur dolu bir seyahat geçirirler. Rhone Nehri, Burgundy & Provence bölgelerinin saygın üzüm bağları ile kusursuz Fransız mutfağına yüzyıllar boyunca ilham kaynağı olmuştur. Nehir kenarındaki kasabaların sanatı ve mimarisi Kelt, Roma, Yunan ve Fransız tarihinin etkilerin ilginç bir karışımını yansıtmaktadır. Yüzyıllardır kültürel bir yaşam çizgisi olan Rhône Vadisi, tüm duyuları memnun etmek için bitmeyen bir dizi deneyime ev sahipliği yapmaktadır.

KISA BİLGİLER

  • Ülkeler: İsviçre & Fransa
  • Kaynağı,doğduğu yer: Rhone Buzulu
  • Döküldüğü yer: Akdeniz
  • Uzunluğu: 813 km
  • Alan: 33 km2

COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ

Avrupa’nın en uzun nehirlerinden biri olan Rhône, İsviçre Alpleri’nde bir milden fazla yükseklikte bulunan bir buzuldan doğmaktadır. Yaklaşık 160 km boyunca, Cenevre Gölü’ne girmeden önce derin, tablo gibi Alp vadilerinden akar. Cenevre şehri, nehrin gölden çıkışında yer almaktadır. Fransa’ya akan Rhône, Lyon’da ana kolu olan Saône ile birleşmektedir. Rhone Nehri, Fransa’nın büyüleyici köy ve üzüm bağları ile çevrilidir. Rhone Nehri, Alplerin eriyen karları ile  beslenmesinden dolayı en hırçın zamanı ilkbahar ve yaz başında olmaktadır. Güneyde, Akdeniz bölgesine girer ve kış yağmurları Kasım ve Aralık aylarında ikinci derecede yüksek seviyede olmasına yol açmaktadır.

TARİHÇE

Rhône Nehri, Yunan ve Roma zamanlarına dayanan Batı Uygarlığı için önemli bir yaşam çizgisi olmuştur. Akdeniz’den antik Galya’nın kalbine giden ana ticaret rotasıydı. Bu nedenle, Yunan kültürel etkisi kıyıları boyunca yaşayan insanları etkisi altına almıştır.
20. yüzyıla kadar, ilkbaharda seller ve yaz sonunda kuraklıklar nedeniyle Rhône üzerinde seyir etmek zordu. 18. yüzyılın sonlarında buharlı gemilerden önce, yolcular kıyıdaki atlar tarafından çekilen Coches d’Eau (su vagonları) ile Rhone Nehri boyunca seyahat etmişlerdir.
En eski deneysel vapurlardan biri 1783’te Lyon’da inşa edilmiştir, ancak düzenli seferler 1829’a kadar başlayamamıştır. Buharlı gemiler ,1 saatte 12 mil katetmektelerdi ve Arles- Lyon arası yolculuk bir gün sürmekteydi.
1933’te Fransız hükümeti, nehrin seyirini artırmak için Compagnie Nationale du Rhône’u kurdu. Bazı ilerlemeler kaydedildi, ancak İkinci Dünya Savaşı işi durdurdu. 1942’de İtalyan askeri güçleri Güneydoğu Fransa’yı Rhône’nin Doğu kıyılarına kadar işgal etti.
Savaşlar ve Fransa’nın kurtuluşundan sonra, hükümet bir dizi kilit ve kanallar ile ilgili bir kez daha inşaata başlamıştır, nehrin akışını düzeltmişlerdir ve elektrik üretimine geçmişlerdir. Bugün, Fransa’nın elektriğinin yaklaşık yüzde sekiz şimdi Rhône Nehri tarafından sağlanmaktadır.

ÖNE ÇIKANLAR

Alplerden ayrılan Rhône Nehri, Lyon’a geçmektedir. Ülkenin kalbinde yer alan Lyon, Fransız mutfağı, sinema ve sanayi tarihinin merkezinde yer almaktadır. 2000 yılı aşkın bir geçmişe sahip olan şehir, muhteşem Roma Harabeleri, Ortaçağ geçitleri ve Rönesans mimarisinin enfes örneklerini sunmaktadır. Üzümleri elle toplanan Beaujolais şarabı, bölgede tercih edilen şaraptır. 
Rhone Nehri, Hermitage’ın bağlarla kaplı yamaçları arasında yer alan Tournon ve Tain l’hermitage ikiz şehirlerini ziyaret etmek için Lyon’dan aşağı lavanta tarlaları manzaraları ile akmaktadır. Fransa’nın en eski Orta çağ şehirlerinden biri olan Tournon, heybetli 16. yüzyıl kalesiyle ziyaretçileri
etkilemektedir. Rhône Nehri kıyılarında yer alan şirin Vienne ve Viviers köyleri, nefes kesen güzelliği ile görülmesi gereken yerlerdendir.
Daha güneyde, beyaz taşlı Avignon şehri Provence’de yer almaktadır. “Papalar şehri” olarak bilinen bu şehir, 14. yüzyılda Katolik Kilisesi’nin merkeziydi. Altı asırdan fazladır şarap yapma geleneği olan Chateauneuf-du-Pape üzüm bağlarını şarap tadımı için ziyaret edebilirsiniz.
Rhône Akdeniz’e doğru ilerlerken, Vincent Van Gogh’un, kıyılarında ilham dolu ve yaratıcı bir yıl geçirdiği Arles şehrini görebilirsiniz. Şehir aynı zamanda Roma zamanlarından, St. Trophime Kilisesi, eski bir Gallo-Roma mezar yolu ve iyi korunmuş bir kolezyuma sahiptir. Bu şehrin lakabı “Galya’nın küçük Roması” dır.

KİMLER SEYAHAT EDEBİLİR?

Gezginler için Rhône Nehri boyunca seyir yapmak, Fransız mutfağı, üzüm bağları ve şarapcılık için ideal bir rotadır. Tarihe ilgi duyanlar için kıyı köyleri, ilham veren kültürlerin büyüleyici bir kombinasyonunu sunmaktadır.
Rhône Nehrinin teması rahatlamaktır. Hoş kokulu çiçek tarlaları, yamaç köyleri ve zaman da yolculuk yaptıran kaleleri ve kiliseleri yanında seyir ederken, stres ya da tasalanmak neredeyse imkansızdır.

BUNLARI BİLİYORMUYDUNUZ?

  • Gelenekler; Lyon yakınlarında yetiştirilen Beaujolais Nouveau’nun, her yıl Kasım ayının üçüncü Perşembe günü ilk kez tadına baktığını belirtilmiştir.
  • 2007 yılında Arles yakınlarındaki Rhône Nehri’nde Julius Caesar’ın eski bir büstü keşfedilmiştir. Arkeologların M.Ö. 46’ya kadar uzandığını belirttiği eşsiz heykel, ünlü Roma hükümdarının yaşlanmış, yıpranmış gözleri ve buruşuk bir kaş ile tasvir edilmektedir.
  • Papa Clement V, 1308 tarihinde Papalığı Avignon’a taşımıştır. Clement V ve sonraki “Avignon Papaları”’nın büyük şarap sevenler olduğu söylenmektedir. 70 yıllık Avignon Papalığı Fransız şarabını tanıtmak için çok şey yapmıştır.
  • 1750’de Lyon, Avrupa’nın ipek dokuma başkentiydi ve ipek dokumacılar şehrin iş gücünün %40’ını oluşturuyordu. 1850 yılına gelindiğinde, şehir 340.000 kişilik bir nüfusa ve 100.000 dokuma tezgahına sahipti.
  • Syrah üzümü, Kuzey Rhône bölgelerinin kayalık topraklarında baskındır. Güneye giderken, daha fazla üzüm çeşidi devreye girer. Kırmızı Hermitage genellikle yüzde 100 Syrah iken güneydeki Chateauneuf-du-Pape, kırmızı şaraplarında on üç farklı üzüm çeşidini kullanılmaktadır.
  •  Van Gogh,ünlü ayçiçeği  natürmort başyapıtlarına ek olarak, Rhone Nehri üzerinde Arles şehrinin ışıklarının yansımasını içeren, “Rhône üzerinde yıldızlı gece” yapmıştır.

Sen Nehri

Sen nehri; Burgundy Fransa’dan doğar, “Sweet Paree” olarak adlandırılan Paris’in kalbinden   Normandiya’nın meyve ağaçları ve tarlaları boyunca devam eder. Bu nehir boyunca seyahat etmek Fransa’nın sahil boyunca uzanan kentsel ve kırsal kültürünü orta çağa uzanan nefes kesici kasaba manzaraları ile birleştirir. Tarih severler Sen Nehri seyahatleri süresince ortaçağ, eski uygarlıklar ve 2.dunya savaşının en kritik zamanlarında yolculuk ederler. Yolcular güzel sanatlar ve şarabın yanında, dalgalanan tepelerin, zamanın ve zevkli mimari yapının verdiği rahatlama ile Fransa’yı keşfe çıkarlar.

KISA BİLGİLER

  • Ülke: Fransa
  • Kaynağı, doğduğu yer: Burgundy, Fransa
  • Döküldüğü yer: İngiliz Kanalı
  • Uzunluğu: 776 km

COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ

Sen nehri, Fransa’nın Loire nehrinden sonra en uzun 2. nehridir. Dijon kasabası yakınlarındaki şarap bölgesi Burgonya’dan doğar. Yavaş hareket eden Sen Nehri Troyes’den Paris’in kalbine akar. Şehirde nehrin kuzey kısmı “Rive Droite” güney kısmı ise ” Rice Gauche” olarak adlandırılır. Paris’te bulunan 37 adet köprünün altından geçerek aşıklara ve sanatçılara yüz yıllardır ilham veren manzarayı oluşturur. Paris’ten ayrılan Seine, Normandiya eyaleti ve Rouen şehri boyunca büyük döngülerde dolanır ve Le Havre ve Honfleur arasındaki bir ağzı olan İngiliz Kanalı’na girer. Sen Nehri merkez ve batı Fransa için önemli bir kaynaktır. Elektrik santralleri, termal ve nükleer enerji istasyonları suyunu buradan alırlar. Akan suyun yarısı Paris’te, ¾’ü de Rounen ve Le havre bölgesinde kullanılır.

TARİHÇE

Antik Seltik kavmi, Sen Nehri kıyısına MÖ 250 yılında yerleşmiştir. Ulaşım ve ticaret Akdeniz yolundan yapmışlardır. MÖ 52 yılında Romalılar Paris’i fethetmiş ve Sen Nehrinin sol kıyısında bulunan Lutetia ve Lutece de kalıcı yerleşim yerleri bırakmışlardır. Takip eden yüzyıllarda Paris şehri toplantı alanları, saraylar, hamamlar, tapınaklar ve amfitiyatrolari ile bilinmektedir. Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra yerli halk tarafından terk edilip hayalet şehir olarak anılmıştır.
Sen Nehri sakin bir nehir olarak bilinmesiyle birlikte Fransa tarihinde önemli çalkantılı bir sürü olaya da yataklık etmiştir.
Huzurlu bir nehir olmasına rağmen Fransa tarihinde bir dizi çalkantılı olaya da sahne olmuştur. Ms 885’te Vikingler, Sen Nehrini Fransa’yı istila etmek için kullanmışlardır.  Ve orta çağ döneminde Joan of Arc; Yüzyıl savaşında önemli zaferlerde Fransız ordusuna liderlik ettikten sonra Rounen şehrinde öldürülmüştür. Sen nehri 2.dunya savaşında önemli bir geçiş yolu olmuştur ve 1961 yılında sonu trajik olarak bitmiş bir suru kurbana mezar olmuştur.
Son yıllarda, Seine Nehri Fransa’da “Clean Seine Operasyonu” olarak adlandırılan büyük koruma çabalarına konu olmuştur. 1991’de Paris’teki Seine bankaları — Rive Gauche ve Rive Droite – Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü’nün Avrupa’daki Dünya Mirasları listesine eklenmiştir.

ÖNE ÇIKANLAR

Nehirden Paris manzarası olarak, Notre Dame Katedrali, Louvre Müzesi ve Eyfel Kulesi göreceğiniz önemli yerlerdendir. Gezginler, Paris kafelerinin birinde mum ışığında akşam yemeğinin tadını çıkarabilir veya dünya standartlarında bir kabare şovuna katılabilirler.
Conflans kentini keşfetmek için, Sen Nehrinden aşağı doğru Paris’i geçerek ilerliyoruz. Yakınında, Vincent Van Gogh’un evim diye adlandırdığı, şirin, ilham verici bir kasaba olan Auvers-Sur-Oise ulaşıyoruz. Fransız tarihine ilgisi olanlar yakındaki Napolyon ve Josephine Bonaparte’ın özenle dekore ettikleri Chateau de Malmaison’ı ziyaret etmek isteyebilirsiniz. Nehir kenarındaki Vernon kasabası, Claude Monet’in kır evinde muhteşem bahçelere ve Bizy Kalesi’ne sahiptir.
Sırada orta çağ Fransa’sının mücevheri, Rouen. Sağ kıyısında, yarı ahşap, sırlı kiremitli evler ve antik mimari sokakları ile bir müze kasabadır. Şehrin Astronomik saati ve Rouen Katedrali için zaman ayırılması gereken yerlerdendir. Katedral bir zamanlar dünyanın en yüksek binasıydı ve Claude Monet’in resimlerine ilham vermişti.
Nehirden kısa bir gezinti ile, bu kıyıda olan tarihi Normandiya Plajlarını görebilirsiniz. Gezginler bölgenin nefis Fransız mutfağı ve elmalı brendilerini tadabilirler.
Sen Nehri’nde devam ederken Les Andelys, Chateau Gaillard’ın dramatik görüntüsünü sunmaktadır. İngiltere’nin Kralı Richard the Lionheart tarafından 1196 yılında inşa edilen Şato, Orta çağ askeri mimarisinin bir başyapıtıdır.

KİMLER SEYAHAT EDEBİLİR?

Sen Nehri boyunca Romantik Paris’in keyfine varacaksınız. Durgun ve yatıştırıcı sularında yolculuk 7’den 70’e herkesi kendine hayran bırakıyor. Nehir, Fransız başyapıtlarının çoğuna ilham vermiştir ve dünya savaşları için kritik bir savaş alanı olarak hizmet etmiştir ve bu da onu sanat ve tarih meraklıları için mutlaka görülmesi gereken bir yer haline getirir. Mutfak ve bağcılığın da üst seviyerlerde olduğunu söylersek Gurme ziyaretçiler arasında da vazgeçilmez destinasyonlar arasındadır.

BUNLARI BİLİYORMUYDUNUZ?

  • George Seurat ünlü baş yapıtı, “La Grande Jatte Adası’nda Pazar Öğleden sonra” Sen nehrinde bir adada yer almaktadır.
  • 1821’de ölen Napolyon, Sen kıyılarına gömülmek istedi. Onun isteği kabul edilmedi.
  • “Parisii” kabilesinin sloganı bugün hala Paris arması üzerinde bulunan, Latince olan “Fluctuat nec mergitur”, “dalgalar tarafından atılır ama batmaz” yazmaktadır.

Dinyeper Nehri

Rusya Federasyonu ile Ukrayna topraklarının bir kısmını sulayan nehirdir. Volga ve Tuna’dan sonra Avrupa’nın üçüncü uzun nehridir. Valday Tepelerindeki buzullardan doğar; Rusya, Belarus ve Ukrayna’dan Karadenize dökülür. Antik İran dilinde “Danu Apara” kelimesinden türetilmiştir. Uzaktaki nehir anlamına da gelmektedir. Yunan tarihçisi Herodotus nehire “Borysthenes (geniş topraklar)” adını vermiştir. Yukarı akışta, Dinyeper Pripyat Nehri’nin suları ile beslenir. Dinyeper Nehri boyunca manzaralar, orman bahçeleri, eski köyler, geniş göller ve rezervuarlarla süslenmiş hafifçe yuvarlanan tepelerden oluşur. Dinyeper Nehri Ukrayna ekonomisi için son derece önemlidir. Taşımayı kolaylaştırmak ve hidroelektrik enerji üretmek için son 500 kilometresi boyunca kilit sistemlerine ve hidroelektrik istasyonlarına sahip bir dizi rezervuar inşa edilmiştir. Tarih boyunca nehir Vikingler, Slavlar ve Bizanslılar için önemli bir ticari yol olarak hizmet vermiştir. 13. yüzyıldan kalma Hervarar destanına göre Gotiklerin efsanevi başkenti Árheimar, Dinyeper boyunca yer alıyordu.

KISA BİLGİLER

Ülke : Rusya & Ukrayna

Kaynağı & doğduğu yer: Valday Tepeleri

Döküldüğü yer : Karadeniz

Uzunluğu : 2.285 Km

COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ

Nehrin 485 km’lik kısmı Rusya’dan, 595 km’lik kısmı Belarus’tan 1.095 km’lik en uzun kısmı da Ukrayna’dan geçmektedir.

Dinyeper havzasında; Volyn-Podilsk Yaylası, Belarus Sırtları, Valday Tepeleri, Orta Rus Yaylası ve Smolensk-Moskova Yaylası bulunur. Havzanın merkezi geniş ovalardan oluşur. Orman alanı içinde ve orman bozkır alanı içinde, havza taşlaşmış birikintilerle kaplıdır; bozkırda lös ile kaplıdır. Havzanın “Bug” ve “Western Dvina” nehirlerinin havzalarıyla sınırlandığı bazı yerlerde düz bir bataklık alanı vardır. Bu, antik zamanlarda Dinyeper’den komşu nehirlere su yollarının bağlanmasını kolaylaştırmıştı. 18. yüzyılın sonunda ve 19. yüzyılın başında, Dinyeper Baltık Denizi’ne çeşitli kanallar ile bağlandı.

TARİHÇE

Dinyeper havzası eski zamanlardan beri kalabalık bir nüfususa sahipti. Doğu Avrupa halklarının tarihinde; özellikle de eski Kiev devletinin kuruluşunda, merkezi öneme sahipti. Bu suyolu boyunca, MS 4. ve 6. yüzyıllarda Karadeniz’i Baltık’a bağlayan ve Slavları hem Akdeniz hem de Baltık halklarıyla bağlayan bir “Varangianlardan Yunanlılara bir yol” olarak bir nehir yolları sistemi gelişti. Dinyeper’in yarısı (yaklaşık 1.100 km) Ukrayna topraklarından geçiyor ve nehir Ukraynalılar için Volga Nehri’nin Ruslar için olduğu gibi aynı ulusal sembol anlamını taşıyor.

Dinyeper hakkındaki ilk tarihi bilgiler Yunan tarihçi Herodot tarafından (MÖ 5. yy); nehir daha sonra antik yazarlar Strabo ve Genç Pliny tarafından da belirtilmiştir. İlk olarak Ptolemy tarafından MÖ 2. yüzyılda çizilen bir haritada tasvir edilmiştir. Dinyeper enstrüman sörveyleri 18. yüzyılın başlarında başlamıştır.

Sovyetler yönetimi altında, su yönetimine ilişkin genel plan doğrultusunda, Dinyeper su kaynaklarının çok amaçlı kullanımı için çok çaba harcanmıştır. 1932’de, Sovyetler Birliği’nin elektrifikasyon planına uygun olarak, nehrin ilk hidroelektrik santrali, akarsu bölgesinde Zaporizhzhya’da tamamlandı. 1950’lerde Volga’daki büyük güç istasyonlarının inşasına kadar Avrupa’nın en büyük güç istasyonuydu. II.Dünya Savaşı sırasında Alman ordusu tarafından tamamen tahrip edildi, baraj 1947’de yeniden inşa edildi ve kapasitesi arttırıldı. Hidroelektrik santraller ve rezervuarlar Dinyeper üzerine Kiev (1966), Kaniv (1973), Kremenchuk (1961), Dniprodzerzhinsk (1965) ve Kakhovka (1958) üzerine inşa edilmiştir. Yapımlarının bir sonucu olarak, birçok sorun çözüldü: Pripet’in ağzından Karadeniz’e sürekli bir derin su yolu oluşturuldu; Donets Havzası ve Kryvyy Rih sanayi bölgelerindeki kronik su kıtlıkları giderildi; ve güney Ukrayna ve Kırım’daki kurak alanların sulanması mümkün hale getirildi.

Dinyeper üzerinde düzenli gezinme Orsha kadar akar ve su yüksek olduğunda Dorogobuzh’a kadar uzanır. Üst Dinyeper üzerinde gerekli derinlikler düzleştirilerek korunur. Pripet ile birleşmenin altında, gezilebilir kilitler modern gemilerin geçişini mümkün kılar. Başlıca limanlar Smolensk, Orsha, Mahilyow, Rechytsa, Loyew, Kiev, Cherkasy, Kremenchuk, Dnipropetrovsk, Zaporizhzhya, Nikopol, Kakhovka ve Kherson’dur.

Kryvyy Rih bölgesi, Dinyeper – Kryvyy Rih Kanalı aracılığıyla Kakhovka Rezervuarı’ndan su ile beslenmektedir. 1971 yılında tamamlanan Kuzey Kırım Kanalı rezervuardan kaynaklanmaktadır; 400 km uzunluğundaki kanal, Karadeniz Ova ve kuzey Kırım bozkırlarının sulanması ve Dinyeper’den Azak Denizi’ne su yolu oluşturulması için tasarlanmıştır.

Bununla birlikte, Dinyeper’e zarar vermek ve sularını yönlendirmek, doğal hidrolojisini ve ekolojisini kökten değiştirdi. Mevsimsel akış değişimleri azaltıldı, balıklar için yukarı akış erişimi azaltıldı, şehirlerden ve endüstriden gelen atık sular (ayrıca artan tarımsal akıştan) kirliliğe neden oldu. Buna ek olarak, nehir ağzı çevresindeki sulak alanlar kirlilik ve deşarjın azalması nedeniyle ciddi şekilde zarar görmüştür.

ÖNE ÇIKANLAR

Kiev – Doğu Avrupa’nın en güzel ve en eski şehirlerinden biridir ve Doğu Slav medeniyetinin yanı sıra modern Ukrayna ulusunun gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. 1500 yıl önce kurulan Kiev, Ukrayna ve Kiev bölgesinin başkentidir. Kiev isminin şehrin dört efsanevi kurucusundan (Kiy, Shchek, Khoryv ve kız kardeşi Lybid kardeşler) Kiy (ayrıca Kyi) isminden türetildiği söyleniyor. M.S. 5. yüzyılda kenti kurdular. Kiev, Dinyeper nehrinin pitoresk kıyısında yer almaktadır. Avrupa’nın en güzel şehirlerinden biridir. Kiev topraklarının yarısı parklar ve bahçeler tarafından işgal edildi. Avrupa’nın en büyük şehirlerinden biri olan Kiev; 3,14 milyonluk bir nüfusa sahiptir ve 840 kilometrekareden fazla bir alanı kaplar.

Kiev’in en ünlü tarihi mimari kompleksleri, Kiev prenslerinin Kiev’in ihtişamı taçlandırıldığı St. Sophia Katedrali’dir ve Kiev Pechersk Lavra’nın (Mağaralar Manastırı), arazisinde 11. yüzyıldan kalma iki katedral vardır. UNESCO tarafından Dünya Mirası Alanı olarak anılmasına karar verilmiştir.

Odessa – Odessa veya Odesa olarak da bilinmektedir. Karadeniz’in kuzeybatı kıyısında, Ukrayna’nın en kalabalık üçüncü şehri ve önemli bir turizm merkezi olup, ayrıca liman ve ulaşım merkezidir. Aynı zamanda Odessa Oblastının yönetim merkezi ve çok ırklı bir kültür merkezidir. Odessa bazen “Karadeniz’in incisi”, “Güney Başkenti” (Rus İmparatorluğu ve Sovyetler Birliği altında) ve “Güney Palmyra” olarak da adlandırılmaktadır. Odessa’daki binaların birçoğu, Ukrayna şehirleri arasında benzersiz bir şekilde, Akdeniz’in klasik mimari tarzından etkilenmiştir. Odessa, Ukrayna’nın en önemli kültür merkezlerinden biridir. Uzun bir geçmişi olan birçok tiyatro ve müze bulunmaktadır. Bu şehirde birçok kültürel figür doğmuş ve büyümüştür; örnek verecek olursa,  piyanistler Emil Gilels ve Svyatoslav Richter, kemancı David Oistrakh, ünlü solistler Leonid Utesov ve Valery Obodzinsky, ünlü besteci Oskar Feltsman, aktörler, yazarlar, sanatçılar ve daha bir çoğu gibi…

Zaporoje – Dinyeper kıyısında bulunan Ukrayna’nın güney doğusunda yeralan şehirdir. Zaporizhia Oblast yönetim merkezidir. Khortytsia adası ve Dinyeper Hidroelektrik İstasyonu ile ünlüdür. Ayrıca çelik, alüminyum, uçak motorları, otomobiller, trafo merkezleri için transformatörler ve diğer ağır sanayi ürünleri üreten önemli bir sanayi merkezidir.

Vilkovo – İnsan yapımı adalar üzerine kurulmuş Ukrayna şehridir. Ukrayna Tuna Biyosfer Rezervinin yönetimi Vilkovo’da bulunmaktadır. Rezervin toprakları, Tuna Nehri’nin yukarı ve aşağı tarafındaki adaları, Tuna’dan kuzeye doğru sazlıklar, delta su kütleleri ve denizin bitişik alanını içerir. Yapılacak bir tekne gezintisinde Tuna Deltasının tüm güzellikleri görebilme imkanı verir.

KİMLER SEYAHAT EDEBİLİR?

Tarih, sanat severler, fotoğraf tutkunları, yediden yetmişe herkesin seyahat edebileceği, manzaraları ile bazen tarihin içinde bazen de bir masalın içinde hissettiren eşsiz güzellikteki şehir ve köyleri tüm seyahat severler için harika bir deneyim sunuyor.

BUNLARI BİLİYORMUYDUNUZ?

·        Vikingler, İskitler, Kazaklar tarafından kaybedilen gerçek hazinelerin Dinyeper Nehri sularının derinliklerinde olduğuna inanılıyor.  

·      Dinyeper Nehri’nin dibinde çok sayıda kilise hakkında birçok efsane var. Ancak, nehir yatağını taradıktan sonra, bunların efsane olmadığı ortaya çıkmıştır. Dnipropetrovsk bölgesinde çekilen sualtı fotoğrafları, doğudan batıya bir haç şeklinde inşa edilen Hıristiyan kilisesinin temellerinin net ana hatlarını göstermektedir. Uzmanlar hala efsanelere göre Dinyeper’in bu bölümünde bulunan mistik “Taras Bulba mağarasını” bulmaya çalışıyorlar; mağaranın girişinde küçük bir açıklığı olduğuna inanıyorlar ve içeri girdikten sonra yaklaşık 10 kişinin oturabileceği oldukça geniş bir odaya giriliyor. Ancak en inanılmaz şey, mağaranın ortasında bir kesme taş masası ve tezgah olmasıdır. Bunun cezaevlerinden kaçan mahkumların işi olduğu söylentileri de bulunmaktadır. 

Nil Nehri

Dünyanın en uzun nehri olan Nil Nehri, Afrika nehirlerinin babası olarak adlandırılır. Ekvatorun güneyinde yükselir ve Akdeniz’e dökülmek için; kuzeydoğu Afrika’dan, kuzeye doğru akar. Yaklaşık 6.632 km uzunluğundadır ve 3.349.000 km2 olduğu tahmin edilen bir alanı boşaltır. Havzasında Tanzanya, Burundi, Ruanda, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Kenya, Uganda, Güney Sudan, Etiyopya, Sudan ve Mısır’ın ekili kısmı bulunmaktadır. En uzak kaynağı Burundi’deki Kagera Nehridir. Nil Nehri, özellikle motorlu taşıtın mümkün olmadığı zamanlarda, örneğin sel mevsiminde, ulaşım için hayati bir su yoludur. Ancak, 20. yüzyılda başlayan hava, demiryolu ve karayolu tesislerindeki gelişmeler, suyoluna olan bağımlılığı büyük ölçüde azaltmıştır.

KISA BİLGİLER

Ülke : Etiyopya, Sudan, Mısır, Uganda, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Kenya, Tanzanya, Ruanda, Burundi, Güney Sudan olmak üzere tam 10 ülkeden geçer.

Kaynağı & doğduğu yer: Nehrin en uzaktaki kaynağı Burundi’deki Doğu Afrika Göller Bölgesi’ndeki Kagera Nehri olarak doğar.

Döküldüğü yer : Akdeniz

Uzunluğu : 6.632 Km

COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ

Nil Nehri; Etiyopya, Sudan, Mısır, Uganda, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Kenya, Tanzanya, Ruanda, Burundi, Güney Sudan olmak üzere tam 10 ülkeden geçer. Nil 3 ana akarsudan oluşur. Victoria Gölü’nden kaynaklanan Beyaz Nil’den ve Etiyopya’daki Tana Gölü’nden kaynaklanan Mavi Nil’den oluşur. Bu nehirler Sudan’da buluşur ve daha sonra kuzeye, Akdenize doğru uzun bir yolculuğa çıkarlar.

Beyaz Nil, Mavi Nil’den çok daha büyüktür, ancak yol boyunca kayıplar nedeniyle, kombine Nil’in akışına sadece %15 katkıda bulunur. Etiyopya’da yükselen Mavi Nil, Mısır’dan Akdeniz’e geçen Nil’in akışına yaklaşık %85 katkıda bulunmaktadır. Nil sisteminin evrimi hakkındaki bir teoriye göre, yaklaşık 25.000 yıl önce Doğu Afrika’nın Victoria Gölü’ne drenajı, suyunu Sudd Gölü’ne gönderen kuzeye doğru bir çıkış geliştirdi. Uzun bir süre boyunca çökeltilerin birikmesiyle, bu gölün su seviyesi yavaş yavaş yükseldi ve taşmanın bir sonucu olarak, göl kuzeye dökülerek boşaltıldı. Hızla bir nehir yatağı oluşturan Sudd Gölü’nün taşan suları, Nil sisteminin iki ana bölümünü birbirine bağladı ve böylece Victoria Gölü’nden Akdeniz’e drenajı birleştirdi.

TARİHÇE

Nil Nehri; Taş Devri’nden bu yana Mısır’da medeniyetin yaşam çizgisi olmuştur ve nüfusun çoğu ve Mısır’ın tüm şehirleri, Asvan’ın kuzeyindeki Nil vadisinin bu kısımları boyunca uzanmaktadır. Zaman içerisinde iklimdeki değişiklikler MÖ 3400 civarında mevcut Sahra çölünün yaratılmasına yol açmıştır.

Nil Nerhi Mısır Uygarlığının kuruluşunda büyük rol oynamıştır. Yunan tarihçi Herodot, “Mısır Nil’in armağanı” yazmıştır. Bitmeyen bir besin kaynağı, Mısır uygarlığının gelişiminde çok önemli bir rol oynamıştır. Nehir her yıl taşarak yeni silt katmanları bıraktığından, çevredeki arazi çok verimlidir. Eski Mısırlılar, Nil çevresinde buğday, keten, papirüs ve diğer ürünleri yetiştirdiler ve takas ettiler. Buğday, kıtlık çeken Orta Doğu’da çok önemli bir mahsuldü. Bu ticaret sistemi Mısır’ın diğer ülkelerle diplomatik ilişkilerini güvence altına aldı ve ekonomik istikrara katkıda bulundu. Eski zamanlardan beri Nil boyunca geniş kapsamlı ticaret devam etmektedir.

Nil aynı zamanda eski Mısır ruhsal yaşamının önemli bir parçasıydı. Hapi, yıllık sellerin tanrısıydı ve hem o hem de firavunun selleri kontrol ettiği düşünülüyordu. Nil, yaşamdan ölüme ve öbür dünyaya bir geçit olarak kabul edildi. Doğu bir doğum ve büyüme yeri olarak düşünülmüştü ve batı, tanrı Ra, Güneş, gökyüzünü geçerken her gün doğum, ölüm ve diriliş geçirdiği için ölüm yeri olarak kabul edildi. Böylece, tüm mezarlar Nil’in batısındaydı, çünkü Mısırlılar öbür dünyaya girmek için ölümü simgeleyen tarafa gömülmeleri gerektiğine inanıyorlardı. Nil Mısır yaşamında çok önemli bir faktör olduğundan, eski takvim Nil’in üç döngüsüne dayanıyordu. Her biri otuz günlük dört aydan oluşan bu mevsimlere Akhet, Peret ve Shemu deniyordu. Su altında kalma anlamına gelen Akhet, Nil’in sular altında kaldığı, tarımsal büyümeye yardımcı olan birkaç verimli toprak katmanı bıraktığı zamandı. Peret büyüme mevsimiydi ve geçen sezon Shemu, yağmur yağmadığı hasat mevsimiydi.

Güney Sudan’ın sulak alanlarına nüfuz edememeleri nedeniyle, Nil’in üst kısımları eski Yunanlılar ve Romalılar tarafından büyük ölçüde bilinmiyordu. Avrupalılar; Papa’nın Hindistan, Ortadoğu ve Afrika’yı geçen Moğolistan’a rahipler olarak gönderdiği ve Habeşistan’daki Nil’in kaynağından (Etiyopya) söylendiği tarif edilen Nil’in kökenlerini öğrenmeye başladılar. Daha sonra 15. ve 16. yüzyıllarda Etiyopya’ya gelen gezginler, Tana Gölü’nü ve gölün güneyindeki dağlarda Mavi Nil’in kaynağını ziyaret ettiler. James Bruce, kaçakları ziyaret eden ilk Avrupalı ​​olduğunu iddia etse de, modern yazarlar Cizvit Pedro Páez olduğunu iddia ediyorlar.

Avrupa’nın Mısır’daki katılımı Napolyon dönemine kadar uzanıyor. Liverpool’un Laird Tersanesi, 1830’larda Nil’e demir bir vapur gönderdi. Süveyş Kanalı’nın tamamlanması ve 1882’de İngilizlerin Mısır’ı ele geçirmesi ile birlikte daha fazla İngiliz bölgede görüldü.

Birinci Dünya Savaşı ve savaşlar arası yıllarda Mısır’daki İngiliz Kuvvetleri ile nehir vapurları Piramitler ve Thebes’e hem güvenlik hem de gezi sağladı.

Mısırlıların çoğu Nil vadisinde yaşarken Aswan Yüksek Barajı’nın 1970’i tamamlaması; yaz sellerini ve verimli toprakları yenilemelerini, temelde tarım uygulamalarını değiştirdi.

Nil şehirleri arasında; Hartum, Aswan, Luksor ve Giza – Kahire bulunmaktadır. Nehrin ağzına en yakın olan ilk katarakt, Aswan Barajı’nın kuzeyindeki Aswan’dadır. Nehrin bu kısmı, yolcu gemileri ve felukalar olarak bilinen geleneksel ahşap yelkenli teknelerle düzenli bir turist rotasıdır. Birçok yolcu gemisi yol boyunca Edfu ve Kom Ombo’da durarak Luksor ve Aswan arasındaki rotayı takip ediyor.

ÖNE ÇIKANLAR

Kahire –Mısır’ın başkenti ve Afrika’nın en büyük şehirlerinden biridir. Ülkenin kuzeydoğusunda yer alan Kahire, Nil Nehri’nin Rosetta ve Damietta şubelerine ayrıldığı Nil deltasına açılan kapıdır. Dünyanın 7 harikasından biri olan Keops Primitleri Kahire’de bulunmaktadır. Geçmişten günümüze çok farklı uygarlıklara ev sahipliği yapmıştır. Piramitler, Mısır Müzesi, Ortodoks Klisesi ve daha bir çok antik dünyanın kapılarını aralamaktadır.

Aswan – Nil Nehri kıyısında bulunan; yaklaşık 270.000 kişinin yaşadığı Mısır’ın en çok turist çeken şehirlerinden biridir.Yeb antik kentinin kalıntıları olan Fil adası ile karşı karşıyadır. Eski zamanlarda Aswan, firavun Mısırının güney sınırı idi. Yerel taş ocakları ile ünlü olup;  birçok eski Mısır anıtına granit sağlamaktadır. Aswan tarih boyu; Romalılar, Türkler ve İngilizler için bir sınır garnizon görevi yapmıştır. Aynı zamanda Tanrıların ve Tapınakların şehri olarak da bilinmektedir.

Luksor – Mısır’ın güneyinde, Nil Nehri’nin doğu kıyısında bulunur. MÖ 16. – 11. yüzyıllarda firavunların başkenti olan antik Thebes’in bulunduğu yerdedir. Bugünün şehri, hayatta kalan 2 büyük eseri çevreliyor: zarif Luksor Tapınağı ve kuzeyindeki Karnak Tapınağı ( Krallar ve Kraliçeler Vadisi). Her yıl binlerce turisti ağırlamaktadır. Dünyanın en sıcak şehirlerinden biri olan Luksor’da gündüz ve gece sıcaklıkları arasında büyük farklar olmaktadır. Bu sebeple seyahate en uygun zaman; Ekim ve Nisan ayları arasında önerilmektedir.

Edfu – Ayrıca modern Fransızca’da; Idfu ya da Edfou olarak da telaffuz edilir ve antik çağda Behdet olarak da bilinir. Nil Nehri’nin batı kıyısında, Esna ile Aswan arasındaki yaklaşık 60.000 nüfusa sahip bir şehirdir. Edfu, Ptolemaic Horus Tapınağı ve eski bir yerleşim yeri olan Tell Edfu’dur. Edfu’nun yaklaşık 5 km güneyinde antik piramit kalıntıları bulunmaktadır. Turistik Nil Nehri hattının en önemli şehirlerinden biridir.

KİMLER SEYAHAT EDEBİLİR?

Tarih, gizem, sanat ve fotoğraf tutkunları, yediden yetmişe herkesin seyahat edebileceği, manzaraları ile herlkesi gizemin derinliklerine çekmektedir.

BUNLARI BİLİYORMUYDUNUZ?

  • Nil Nehri Afrika’nın en uzun nehridir ve yaklaşık Tahiti ve San Francisco arasında uçma mesafesi kadardır.
  • Nil Nehri’nin su baskınları o kadar düzenli bir yıllık olaydı ki eski Mısırlılar bunu inanılmaz derecede hassas bir takvim oluşturmak için kullandılar.
  • Nil Nehri muazzam bir vahşi yaşama ev sahipliği yapar. Suaygırları, siyah gergedanlar, Nil Timsahı, amfibiler, sürüngenler, yılanlar, kuşlar ve bazı beklenmedik hayvanlar nehirde yaşarlar.
  • Nil Nehri, ekvatorun güneyinden başlayıp yine ekvatorun kuzeyinde biten dünyadaki tek önemli nehirdir.