Grein Köyü

Tuna Nehri’nde yolculuk ederken karşımıza çıkan Grein köyü, kayalıklardan yükselen kalesinin gölgesindeki kuleli evleri ile bize mükemmel fotoğraf fırsatları sunar. 
 

Greinburg’un Kalesinin olağanüstü mimarisini, eşsiz ‘Sala Terrena’ (Taş Tiyatrosu) ve Tuna nehri ve çevresindeki kırsal alanın rakipsiz manzaralarını keşfedebilirsiniz.

Kale, Saxe-Coburg ve Gotha Aile Vakfı’nın tarihi değerli sanat ve mobilyalarla dekore edilmiş ducal festival odaları sergisinin yanı sıra Yukarı Avusturya Denizcilik Müzesi’ne ev sahipliği yapıyor.

Mekong Tonle Sap (Büyük Göl)

Tonle Sap (Büyük Göl) Güneydoğu Asya’nın en büyük tatlı su gölüdür ve UNESCO tarafından biyosfer olarak belirlenmiştir. Yağışlı mevsimden sonra Tonle Sap, balık için mükemmel bir üreme alanı ve göldeki yüzen köylerde yaşayan insanlar için yiyecek sağlamaktadır.

Galya’nın küçük Roması Arles

Rhône Akdeniz’e doğru ilerlerken, Vincent Van Gogh’un, kıyılarında ilham dolu ve yaratıcı bir yıl geçirdiği Arles şehrini görebilirsiniz.

Şehir aynı zamanda Roma zamanlarından, St. Trophime Kilisesi, eski bir Gallo-Roma mezar yolu ve iyi korunmuş bir kolezyuma sahiptir.

KALYAZİN- Sular altındaki tarih

15. yüzyılda kurulan Kalyazin II. Katerina döneminde 1775 yılında şehir statüsü kazandı. Volga üzerinde sevimli bir şehir olan Kalyazin gemilerin uğrak limanlarından biriydi. Şehrin pazarının bulunduğu ana meydana 1800 yılında Aziz Nikolay (Nikolas) Katedrali yapıldı.

1939-1940 yıllarında Ugliç barajı oluşturulurken Kalyazin Şehri’nin büyük bir kısmı sular altında kaldı. Bir zamanlar şehrin ana meydanında bulunan Aziz Nikolay Katedrali’nin 70 metre yüksekliğindeki çan kulesi, bugün suların içinden yükselerek karşımıza çıkıyor. Volga üzerindeki gemi yolculuğunun en ilgi çekici görüntülerinden birini oluşturan kule, suyun üstünde hazin bir güzellik olarak fotoğraflanmayı bekliyor.

Geçmişte yaşayan şehir UGLİÇ

‘Altın Halka’ şehirleri içinde yer alan Ugliç, geçmişte yaşayan şehir olarak nitelendiriliyor. Bir hanedanlığın sona ermesine yol açacak olan ve Rusya’nın tarihindeki en önemli olaylardan biri olarak kabul edilen Korkunç İvan’ın küçük oğlu Dmitri’nin esrarengiz ölümü burada gerçekleşti.
 

Yukarı Volga üzerindeki en eski şehirlerden biri olan Ugliç’in kuruluşu 937 yılına dayanıyor. Nüfus sayımı yapmak ve vergi toplamak amacıyla Kiev Prensliği tarafından gönderilen Prens ‘Yan Pleskoviç’ tarafından kurulduğu kabul edilen şehir 13. yüzyıl başlarında bağımsız bir prenslik oldu. Moğol-Tatar akınlarına maruz kalan Ugliç, değişik dönemlerde Rostov, Moskova, Tver Prenslikleri’nin egemenliği altına girdi. 14. yüzyıl sonlarında tekrar bağımsız bir prenslik olan Ugliç 15. yüzyıl ortalarında en parlak dönemlerini yaşadı.

Ugliç tarihinin en önemli olayı 1591 yılında meydana geldi. Korkunç İvan’ın küçük oğlu ve Rusya veliahtı Dmitri’nin esrarengiz ölümü, Rus tarihini etkileyen en önemli olayların başında geliyor. Çar olmak isteyen Boris Godunov tarafından düzenlendiği düşünülen bu olay, Rusya’da taht kavgalarının yaşandığı, sahte dmitrilerin ortaya çıktığı fetret devrinin tohumlarını attı. 1584 yılında Annesi Mariya Nagaya ile birlikte Ugliç’e gönderilen Küçük Dmitri, 9 yaşındayken 15 Mayıs 1591 tarihinde evlerinin bahçesinde boğazı kesik olarak ölü bulundu. Bu olayın üzerine Ugliç halkı ayaklandı ama ayaklanma kanlı bir şekilde bastırıldı. Olayı araştırmak için Moskova’dan gönderilen heyetin hazırladığı raporda, epilepsi hastası olan Dmitri’nin bahçede elinde bıçakla oynarken epilepsi krizi geçirerek yere düştüğü ve bu esnada elindeki bıçağın boğazını kesmesi sonucu öldüğü açıklandı. Bundan sonra Ugliçlilerin önde gelenleri cezalandırıldı, yüzlerce Ugliçli idam edildi veya Sibirya’ya sürgüne gönderildi. Dmitri’nin annesi Mariya Nagaya manastıra kapatıldı. O gün halkın toplanması için çalınan çan suçlu bulunarak cezalandırıldı. Dili koparılıp kulağı kesilen çan da Sibirya’ya sürgüne gönderildi. Küçük Dmitri’nin ölümü Rurik Hanedanlığı’nın da sonunu getirdi. Rurik Hanedanlığı’nın son çarı, Korkunç İvan’ın ilk evliliğinden olan Fedor’un çocuğu olmadı. Fedor’un ölümünden sonra tahta kayınbiraderi Boris Godunov geçti. Puşkin ‘Boris Godunov’ adlı ünlü eserinde bu dönemi ve Rusya’nın geçirdiği bunalım yıllarını anlatır.

Geçmişin izlerini taşıyan ve tarihi yaşayan kent olarak nitelendirilen Ugliç, Volga üzerindeki bir çok şehir gibi kıyıda kurulmuş. Bir zamanlar kalın surları ve yüksek kuleleriyle göz alan Kremlin’in bulunduğu yerde önemli tarihi yapılar bulunuyor. Bunlardan ilki, Dmitri’nin öldüğü yerde 1692 yılında yapılan kırmızı renkli, 5 kubbeli ‘Dmitri Kan Kilisesi’. Kilise’nin iç duvarlarındaki fresklerde kutsal kitaplardan alınmış kimi olayların yanısıra Dmitri’nin ölüm hikayesi ve bunu takip eden olaylar anlatılıyor. 1772 yılında tamamlanan freskler çok iyi korunarak günümüze kadar gelmiş. Kilise’nin yanında 15. yüzyıl ortalarında yapılmış Ugliç’deki en eski yapı olan ‘Prens Sarayı’ bulunuyor. Kremlin’den kalan tek yapı olan bu küçük saray yapıldığı dönemin en zengin ve şık binası idi. Küçük Dmitri ve annesi Mariya Nagaya burada yaşadı. 1591’deki trajik olaydan sonra saray ‘Veliaht Dmitri’nin Sarayı’ olarak adlandırılıyor.

Eski Kremlin Meydanı’ndaki diğer önemli yapı 1713 yılında yapılan ‘Tecelli Katedrali’ (‘Spaso-Preobrajenski Sobor’ Türkçeye ‘Koruyucunun Tecellisi Katedrali’ olarak çevrilebilir) Müthiş bir akustiğe sahip olan Katedral’in duvarlarındaki freskler 19. yüzyıl başlarında yapıldı. Duvar ve tavandaki freskler ve çizimler Katedral’in iç mekanını olduğundan daha geniş gösteriyor. Katedralde küçük bir ikona müzesi de bulunuyor.

Tecelli Katedrali’nin hemen yanında 1730’da yapılan çan kulesi bulunuyor. 37 metre yüksekliğindeki kuleye 1984 yılında Ugliç Saat Fabrikası’nın ustaları tarafından yapılan saat kondu.

Sevimli ve sakin bir kent olan Ugliç’in nüfusu 38 bin. Buradaki saat fabrikasının ürettiği ‘Çayka’ saatleri oldukça popüler. Çok uygun fiyatlarla satılan, değerli taşlarla bezeli saatler özellikle hanımların ilgisini çekiyor.

Şehirde ayrıca peynirleriyle ünlü bir süt ürünleri fabrikası bulunuyor.

Ugliç’in adının nereden geldiğine dair üç ayrı görüş var. Birincisi, Ugliç’in bulunduğu yerde Volga kıvrılarak keskin bir dönüş yapıyor. Bu yüzden şehrin adının Rusçada ‘köşe’ anlamına gelen ‘ugol’ sözcüğünden geldiği söyleniyor. ‘Ugol’ sözcüğü rusçada ‘kömür’ anlamına da geliyor. Bir zamanlar Ugliç’in kurulduğu yerde kömür yakıldığı ve şehre bu yüzden Ugliç denildiği anlatılıyor. Bu konudaki üçüncü görüş, bu bölgede bir zamanlar ‘Ugliçler’ denen Fin-Ugor kökenli bir kabilenin yaşadığı ve şehrin adının bu kabileden alındığı.

Ugliç’e yanaşan gemiler genellikle burada 3 saat kalıyorlar. İskeleden yaklaşık olarak 700 metre yüründükten sonra Eski Kremlin’in bulunduğu meydana geliniyor. Burada Dimitri Kan Kilisesi ve Tecelli Katedrali ziyaret ediliyor. Tur kiliselerdeki ziyaretçi ve kuyruk durumuna göre 1.5 – 2 saat civarında sürüyor. Tur bittikten sonra kalan zamanda başta saat olmak üzere bir çok hediyelik eşyanın satıldığı tezgah ve mağazalardan alışveriş yapmak mümkün.

Mosel Nehri Vadisinin en romantik şehri Cochem

Almanya’nın Rheinland-Pfalz eyaletindeki Cochem-Zell bölgesindeki en büyük şehirdir. 5.000’in üzerinde nüfusu vardır. Mosel Nehri Vadisinin en romantik şehridir. Cochem, sadece dar sokakları ve virajlı sokakları nedeniyle değil, tipik arduaz çatıları, tarihi pazar yeri ile sevgiyle restore edilmiş yarı ahşap evleri, aynı zamanda orta çağ şehir kapıları, kiliseleri nedeniyle görülmeye değer manzaralara sahiptir. Bölgeye yapacağınız bir seyahatte şarap yetiştiricileri ve yerel restoranları ziyaret ederek mükemmel Riesling şaraplarının tadına bakmanızı tavsiye ederiz.
Cochem denince akla ilk gelen şehrin yukarısında bir kaya üzerinde yer alan Reichsburg Şatosudur. Sivri kuleleri ve siperleri ile insanı adeta bir masalın içinde gibi hissettiren bu şatodan Cochem’in ve Mosel Vadisinin eşsiz manzarasına hayran kalacaksınız. Reichsburg Şatosu’nun bir diğer önemli özelliği de tamamen yıkıldıktan sonra orijinal tarzında yeniden inşa edilmesidir.

Yılın herhangi bir zamanında yıl boyunca düzenlenen Ren veya Mosel Nehir turlarından birinde Akdeniz iklimine sahip Cochem’i ziyaret edebilir, Almanya Orta çağına ait mimarinin içinde siz de bu masalın kahramanı olabilirsiniz. 

Tier Orta çağ kasabaları, kale kalıntıları ve pitoresk üzüm bağları ile Almanya’nın en eski şehirlerindendir.

Lüksemburg sınırına yakın Mosel Şarap bölgesinin güneybatısında yer alan Almanya’nın en eski şehirlerinden biridir. Romalılar tarafından kurulan Porta Nigra kapısı, Roma hamamlarının kalıntıları, merkezin hemen dışında bir amfi tiyatro ve Mosel Nehri üzerinde bir taş köprü ile çok iyi korunmuş Roma yapıları bulunmaktadır.
Romalıların en parlak döneminde kurulan bu şehir için “Kuzeydeki Roma” da denilmektedir. Romalılardan kalma kalıntıları, çeşitli mimarileri ve yapıları kasaba çevresinde görmek mümkündür.
Mosel nehrinin her iki tarafına da yayılan Trier, muhteşem sahil manzaralarına sahiptir. Orta çağ kasabaları, kale kalıntıları ve pitoresk üzüm bağları bölgeye hakimdir.

Katılacağınız bir Trier seyahatinde UNESCO Dünya Mirası Alanlarını ziyaret etmeyi unutmayın. Hemen hepsi Romalılar döneminden kalmış olan Porta Nigra kapısı, Konstantin’in taht odası, imparatorluk hamamları, Roma köprüsü ve bir amfi tiyatro şehrin her tarafına dağılmış durumdadır. Ayrıca bir Katolik kilisesi olan Trier Katedrali ve Almanya’nın en eski Gotik kilisesi olan 13. Yüzyıl döneminden kalma Meryem Ana Kilisesi (Liebfrauenkirche) görülmeye değerdir.

Bernkastel; Şarap severler için mutlaka uğranması gereken duraklardan biridir.

Almanya’daki Bernkastel-Wittlich bölgesinde Orta Mosel’de yer alan bir kasabadır. Tanınmış bir şarapçılık merkezidir. Şarap severler için mutlaka uğranması gereken duraklardan biridir.

Tarihi Orta çağ Pazar meydanında yerel bir şaraphanede, bölgede üretilen lezzetli şarapların tadına bakabilirsiniz. Ünlü şarap ve sokak festivalleri, heyecan verici konserler veya Noel zamanı kurulan rengarenk pazarları ile unutamayacağınız anlar sizi bekliyor.

Çok iyi korunmuş yarı ahşap evlerin yanı sıra 1608 yılında inşa edilen Rönesans dönemi Belediye Sarayı görülmesi gereken önemli yapılardandır. Ayrıca Karlsstrasse’deki yarı ahşap Spitzhauschen “sivri ev” muhtemelen şehirdeki en ünlü yapıdır. 1416 yılında inşa edilen zemin katı, üst katlardan çok daha dardır. Bölgede bu mimariye benzer diğer ilginç evleri de görmek mümkündür.

14. yüzyıl St. Michael Kilisesi’nde yer alan çan kulesi bir zamanlar surların savunma kulesi olma özelliğine sahiptir.

13. yüzyıla ait Landshut Kale harabesi vadinin eteklerindeki üzüm bağlarından Bernkastel’e bakmaktadır. Kale aslen 1277 yılında inşa edilmiş, ancak 1692’de yanlışlıkla bir yangınla tahrip edilmiştir. Kasaba ve nehir üzerindeki manzarayı sunmaktadır.

Orta Ren Vadisinin giriş kapısı Koblenz

Ren’in her iki kıyısında yer alan ve Avrupa’nın 2 önemli nehri Ren ve Mosel’in birleştiği noktada yer alan bir Alman şehridir. Koblenz, MÖ 8 civarında Drusus tarafından bir Roma şehri olarak kurulmuştu. Adı, Latince “confluent” kelimesinden türeyerek iki ırmağın “izdiham” anlamına gelen kelimeden kaynaklanmaktadır. Yüzyıllar boyunca önemli bir savunma ve ekonomi merkezi olmuştur.

Ren’in doğu kıyısında Koblenz’den 118 metre yükseklikte bulunan Ehrenbreitstein kalesi ve eski şehrin kalbinde stratejik önemi olan her 2 nehrin de manzarasına hakim Konstantin Kalesi görülmesi gereken yerlerdendir. Koblenz aynı zamanda UNESCO Dünya Mirası olan “Oberes Mittelrheintal” yani Yukarı Orta Ren Vadisinin de giriş kapısıdır.

Yıl boyu düzenlenen Ren Nehri turları ile Koblenz’de harika zaman geçirme imkanı bulabilirsiniz. Yapacağınız seyahatte, görkemli eski saraylardan Almanya’nın en eski kiliselerinden bazılarına kadar, keşfedilmesi gereken iyi korunmuş tarihi cazibe merkezlerine de ziyaret etme imkanı bulacaksınız. Yılın her dönemi hareketli olan Koblenz’de Noel zamanı Jesuitenplatz ve Gorresplatz Pazar meydanlarını ziyaret etmeyi unutmayın. 

Rüdesheim; Ren Vadisi’nde şarap yapımı ile ün salmış en güzel kasabalardan biridir.

Almanya’nın Ren Vadisi’nde şarap yapımı ile ün salmış en güzel bir kasabalardan biridir. Özellikle Riesling şarapları ile tanınır. Merkezi mağazalar, tavernalar ve restoranlarla dolu oldukça hareketli bir yerdir. Bölgeye yapacağınız bir gezide otomatik müzik aletlerini içeren Siegfried’in Mekanik Müzik aletleri müzesini, 11. ve 12. yüzyıllardan kalma orta çağ Brömserburg Kalesini, antik çağlardan günümüze şarap yapım araçlarının sergilendiği Rheingau Şarap Müzesi’ni ziyaret etmenizi tavsiye ederiz.

Katılacağınız bir Ren Nehri gezisinde Almanya’nın en üretken ve bağları ile göz kamaştırıcı en önemli şarap merkezlerinden biri olan Rüdesheim’in orta çağdan kalma sokaklarında ahşap evlerin arasında dolaşırken kendinizi bir seyahatten daha fazlasında hissedeceksiniz. Eylül ayında yapacağınız bir gezide bölgenin ünlü şarap festivaline de katılma imkanı bulabilirsiniz.