Boppard, Pinot Noir şarabı ile ün salmıştır.

Ren Vadisinde UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan bir kasaba ve şarap üretim merkezidir. Özellikle Pinot Noir şarabı ile ün salmıştır. Ünlü şarapları 643 yılında Romalılar döneminde başlamıştır. Bugün ise bölge 75 hektarlık üzüm bağlarına sahiptir. Aslında Orta Ren’deki en büyük şarap üretim merkezidir. Muhteşem nehir manzarası, yürüyüş parkurları, vadi boyunca uzanan üzüm bağları ve eski şehir meydanı ile bozulmamış doğasında sakin ve huzurlu atmosferi sizi kendine hayran bırakacak. Bu küçük Ren Vadisi kasabasını bir Ren Nehri turunda bizimle keşfedebilirsiniz.

Seyahatinizde, nehrin yanında mükemmel bir konuma sahip olan 13. yüzyıldan kalma Electorial Castle veya “Eski Kale”yi ziyaret etmeyi unutmayın. Eski zamanlarda geçen teknelerden vergi toplamaktan sorumlu olan kale, daha sonraki yüzyıllarda bir hastane, hapishane ve bir polis merkezi olarak da hizmet vermiştir. Ziyaretiniz esnasında kalenin içlerini gezebilir ve içeride bulunan ilginç Boppard Müzesi ve Thonet Müzesi’ni de görebilirsiniz.

Eğer gerçek bir şarap uzmanıysanız, şehirdeki 200 yıllık Weinhaus Heilig Kepçe tavernalarını kaçırmamanızı tavsiye ederiz. Ayrıca, sonbaharda kendinizi Boppard’da bulursanız, şarap festivaline katılma imkanı bulabilirsiniz.

Almanya’nın en eski şehri Speyer

Almanya’nın Rheinland-Pfalz kentinde yaklaşık 50.000 nüfuslu bir kasabadır. Ren nehrinin sol kıyısında yer alan Speyer, Ludwigshafen ve Mannheim’ın 25 km güneyinde ve Heidelberg’in 21 km güneybatısındadır. Romalılar tarafından kurulan bölge, Almanya’nın en eski şehirlerinden biridir.

Sıcak ve ılıman bir iklime sahip olan Speyer’e yılın her dönemi gidebilirsiniz. Yapacağınız seyahate, Almanya’nın en büyük ve görkemli yapılarından biri olan 11. Yüzyıldan kalma İmparatorluk Katedrali, Anıt Kilisesi, orta çağdan kalma Yahudi mirası yapıları, Sinagog harabeleri, ünlü Teknik müzesi, 13. Yüzyıldan kalma Ana Şehir Kapısı ve Pfalz Tarihi Müzesi’ni görmeden geçmeyin.

Dürnstein, Wachau Vadisi’ndeki en romantik yer olarak görülüyor.

Avusturya’nın aşağı kısmında, Krems-Land bölgesinde gelenek ve güzelliğin benzersiz bir şekilde buluştuğu Tuna nehri üzerinde yaklaşık 900 kişinin yaşadığı küçük bir kasabadır. Wachau bölgesindeki en çok ziyaret edilen turistik yerlerden biri ve aynı zamanda iyi bilinen bir şarap yetiştirme bölgesidir.

Tuna Nehri kıyısının nefes kesen manzarası, antik üzüm bağlarının doğal güzelliği, ılıman iklimi ve sayısız kültürel simgesi ile Tuna Nehri turlarının vazgeçilemez kasabalarından biridir. İngiliz Kralı Aslan Yürekli 1. Richard’ın üçüncü Haçlı Seferi sırasında hapis tutulduğu Dürnstein Kalesi mutlaka görülmesi gereken yerlerden biridir.  

Bugün Dürnstein, Wachau Vadisi’ndeki en romantik yer olarak görülüyor ve bu da bölgeyi ziyaret eden turistler için popüler bir yer haline getiriyor. Dürnstein sokaklarında dolaşırken, orta çağdan kalma mimarinin aynı pitoresk sokakları kapladığını hayal ederek şehrin zengin tarihini hissedebilirsiniz.

Eğer şarap ve tarihi kültürle ilgileniyorsanız, Wachau Vadisinin ve Dürnstein’in size sunacağı çok daha fazla şey var…

Melk sokaklarında dolaşırken, orijinalliğini korumuş olan tarihi binalar sizi başka bir tarihin içine çekecek.

Viyana’nın batısında, Tuna Nehri üzerinde bulunan bir Avusturya şehridir. Şehrin yukarısına inşa edilmiş Altın heykel kubbeli Abbey Kilisesi’ni süsleyen ve orta çağ el yazmalarının bulunduğu büyük kütüphaneyi bünyesinde barındıran 11. Yüzyıla ait “Melk Manastırı” ile bilinir. Umberto Eco, “Gülün Adı” romaninda Melk Manstirindan esinlenmiştir.

Melk’in güneyinde kültürel sergilere ev sahipliği yapan Renaissance Schallaburg Kalesi’ni de görmenizi tavsiye ederiz. Melk sokaklarında dolaşırken, orijinalliğini korumuş olan tarihi binalar sizi başka bir tarihin içine çekecek. Ayrıca Haus am Stein yani “kayadaki ev” ev anlamına gelen mimari yapı bölgenin en eski binası özelliğine sahiptir. Belediye Binası (Rathausplatz), Hauptstrasse ve Ana Meydan (Hauptplatz) ile Kremser ve Wiener Caddeleri tarihi merkezi oluşturan önemli yapılardandır.

Melk’ten Tuna Nehri boyunca yaklaşık 16 kilometre kuzeyde, Wachau Vadisi’nin muhteşem manzarasına sahip dik bir uçurumda, nehrin 300 metre yukarısında bulunan Aggstein Kalesi‘nin (Burgruine Aggstein) muhteşem mimarisine hayran kalacaksınız. 1231 yılında kurulan ve yeniden inşa edilen kale; kuleleri, mutfak ve yemek salonu, şapel ve güçlü duvarları ile kalan bölümleri göz kamaştırıcı güzelliğe sahiptir.

Tüm bunların yanı sıra nehrin muhteşem manzarasına ev sahipliği yapan Tuna kıyılarına inerek yürüyüş yapmayı unutmayın.

Linz, Güzel pastel renkli binaları ve büyük kiliseleriyle çarpıcı bir Avusturya şehridir.

Yukarı Avusturya’da Salzburg ve Viyana arasında Tuna Nehri kıyısında yer alan bir şehirdir. Eski Belediye Binası (Altes Rathaus) ve eski katedral veya Alter Dom gibi barok binalar, eski şehrin ana meydanını süslemektedir. Nehir kenarındaki Lentos Kunstmuseum Linz, büyük ve modern bir sanat koleksiyonuna sahiptir. Linz, UNESCO Medya Sanatlarında şehrin kültürü, doğası ve sanayiyi birleştiren çeşitliliğini göstermektedir. Güzelliğine rağmen, Linz diğer Avusturya şehirleri kadar iyi bilinmemektedir.

Güzel pastel renkli binaları ve büyük kiliseleri olan bu çarpıcı Avusturya şehri, tüm bu güzelliğin altında modern bir yapıya da sahiptir. Tarihi merkezinde sessizlik ve huzuru bulmanız kaçınılmazdır.

Geleceğin Müzesi anlamına gelen teknoloji, yenilik ve medya konularında interaktif sergiler düzenleyen “Ars Electronica Center”ı ziyaret edebilirsiniz. Yapacağınız bir seyahatte ünlü “Linzer Tartının” tadına bakmayı da unutmayın. Birçok müzik şöleni ve festivale ev sahipliği yapan Linz, kültür-sanat severlerin odak noktası olmaya devam ediyor.

“Üç Nehir Şehri” Passau

Avusturya sınırında bir Alman şehri olan Passau, Tuna, Inn ve Ilz nehirlerinin birleştiği yerde bulunmaktadır. “Üç Nehir Şehri” olarak bilinir. Şehir müzesi ve gözetleme kulesine ev sahipliği yapan 13. yüzyıldan kalma bir tepe kalesi olan Veste Oberhaus şehri olağan üstü güzellikte sarmalamaktadır. Eski şehir, kendine özgü kubbeli kuleleri ve 17.774 borusu bulunan dünyanın en büyük katedral orgunun bulunduğu ünlü “Aziz Stephen Katedrali” de dahil olmak üzere barok mimarisiyle bilinir.

17. yüzyılda İtalyan barok ustaları tarafından yaratılan Eski Kent’in yerleşimi, yükselen kuleleri, pitoresk yerleri, büyüleyici yürüyüş yolları ve romantik esintilerine hayran kalacaksınız. Eşsiz cazibesi ve atmosferi ile Passau, Tuna’nın en güzel ve muhteşem Alman şehirlerinden biridir. Yılın her dönemi düzenlediğimiz Tuna Nehri turlarından birine katılarak bu güzel şehri deneyimleme şansı bulabilirsiniz.

Porto, Douro Nehrine açılan bir kitap gibidir.

Portekiz’in kuzeybatısında görkemli köprüleri ve şarap üretimi ile tanınan, Douro Nehrinin yıldızı bir sahil kentidir. Orta çağ döneminden kalma Ribeira bölgesinde dar ve dik Arnavut kaldırımlı sokakları, hiç bozulmamış mimarisi ve hareketli kafeleri ile şehir neredeyse 24 saat yaşamaktadır.

Süslü ve yaldızlı oymaları ile ünlü barok mimarisinin izlerini taşıyan “Sao Francisco Kilisesi” Porto’nun en önemli yapılarından biridir. 19. yüzyıldan kalma eski borsa sarayı olan görkemli “Palacio de Bolsa”, potansiyel Avrupalı yatırımcıları etkilemek için inşa edilmiştir.

Katılacağınız bir Douro Nehri seyahatinde; Miragaia, Ribeira ve Massarelos’un engebeli arka sokaklarında kaybolabilir, Pedro Lemos, Ricardo Costa, Rui Paula ve Jose Avillez gibi ünlü şeflerin hazırladığı gurme lezzetlerin tadına Douro’dan kaliteli şaraplar veya bölgenin tipik Vinho Verde şarabı eşliğinde bakabilir, orta çağ mimarisini yürüyerek keşfedebilirsiniz.

Porto’nun spesiyallerinden biri olan “Francesinha”’ı (eritilmiş peynirle kaplı jambon, sosis ve biftek içeren bir sandviç) denemeden, Ulusal Sanat Müzesini ve Porto Şarap Müzesini de görmeden dönmeyin deriz.

Porto, Douro Nehrine açılan bir kitap gibidir. Zengin tarihine, gurme lezzetlerine, şarabının tadına, labirenti andıran sokaklarına ve eşsiz manzaralarına hayran kalacaksınız.

Sevilla İspanya’nın güneyindeki Endülüs bölgesinin efsanevi Mağribi başkentidir.

İspanya’nın güneyindeki Endülüs bölgesinin efsanevi Mağribi başkentidir. Özellikle Triana mahallesinde flamenko dansıyla ünlüdür. Gurme lezzetlerinden, binalarına, sanatına ve tarihine kadar neredeyse 24 saat canlı bir şehirdir. Hıristiyan, Müslüman ve Yahudi mirasının katmanları hala görünür şekilde korunmaktadır.

Bölgeye yapacağınız bir seyahatte, Mağribi Almohad hanedanlığı sırasında inşa edilen süslü Alcazar Saray kompleksini, 18. yüzyıldan kalma Plaza de Toros de la Maestranza boğa güreşi alanını, Gotik Sevilla Katedrali tarafından yönetilen tarihi merkezi, Christopher Columbus’un mezarı ve minareli çan kulesini görmeden dönmeyin diyoruz.  Ayrıca Kalabalık bir barda ünlü tapas yemeklerin ve gazlı kırmızı şarap bazlı bir içecek olan tinto de verano’nun tadına bakabilir, ya da her daim hareketli bir meydanda kahvenizi yudumlayabilirsiniz.

Mağribi Efsanesinin içine bir yolculuk yapmak isterseniz, bahar ve yaz aylarında düzenlenen, bir zamanlar aristokratları yoksullardan ve işçi sınıflarından ayıran Guadalquivir Nehri üzerinde yapılan bu eşsiz turda yerinizi ayırtabilirsiniz.

Cordoba, Avrupa’nın en büyük ve kültürlü şehirlerinden biridir.

Endülüs’ün güney İspanyol bölgesinde yer alan şehir, Orta Çağ’da önemli bir Roma şehri ve büyük bir İslam merkeziydi. Binlerce yıldan daha önce gelişen dünyevi, sofistike kültürün bir sembolü olan Cordoba, Avrupa’nın en büyük ve kültürlü şehirlerinden biridir.

Sütunlu bir dua salonu ve eski Bizans mozaikleri bulunan M.S. 784’ten kalma muazzam bir cami ve Dünyanın en büyük İslami binalarından biri olan “La Mezquita” tarafından bilinir.

Ancak bugünkü Cordoba şehri elbette ki Mezquita’dan çok daha fazlasıdır. Her yıl binlerce ziyaretçisine mükemmel restoranlar ve barları, Mezquita’nın hemen çevresindeki şatafatlı bölgeleri, orta çağ kentinin demir balkonlu taş evlerini, doğasını ve İspanyol kültürünü deneyimleme fırsatı vermektedir.

Cordoba’yı ziyaret ederken görülmesi gereken diğer bir anıt ise Alcazar’dır. Yapacağınız bir ziyarette Alcazar’ın 4 kulesinden birine çıkarak şehrin eşsiz manzarasının keyfini sürebilirsiniz. Alcazar ziyaretinizde, 1570 yılında atlara hayranlığı ile bilinen Kral 2.Felipe tarafından kurulan kraliyet ahırlarını ziyaret etmeden ve Endülüs bölgesinin en iyi at ırkları ile düzenlenen bir at gösterisine katılmadan dönmemenizi tavsiye ederiz.

Bir zamanlar antik Roma’nın başkenti olan Arles birçok kalıntıya sahiptir.

Güney Fransa’nın eşsiz güzellikteki Provence bölgesinde yer alan ve Rhone Nehri üzerindeki en önemli duraklardan biri olan şehirdir. Hayatının bir bölümünde Vincent Van Gogh’un evi olması ve resimlerine ilham kaynağı olmasıyla ünlüdür. 1888’de Arles’a yerleşen ve ünlü Ayçiçekleri tablosu da dahil olmak üzere 200’den fazla tuvali ile bu ünlü ressamın ayak izlerini takip edebilirsiniz.

Bir zamanlar antik Roma’nın başkenti olan Arles, o zamandan beri oyunlara, konserlere ve boğa güreşlerine ev sahipliği yapan 1.yüzyıldan kalma 12.000 kişilik oturma düzenine sahip “Arles Amfitiyatrosu” dahil olmak üzere birçok kalıntıya sahiptir.

Arles aynı zamanda fotoğrafçılığın da merkezidir. Her yaz düzenlenen festivaller, sanat ve kültür aktiviteleri ile sanatseverlerin ilgi odağıdır. Bir Rhone Nehri turuna katılarak Provence’in kalbine seyahat edebilir, 16. ve 17. Yüzyıllardan kalma evleri ve özel konakları ziyaret edebilir, St. Trophime manastırı, Hotel de Ville ve Place des Lices’in terasından muhteşem manzaranın keyfini sürebilirsiniz. Arles ziyaretinizde yüksek değerli “Kara Elmas” yer mantarını aramayı, çikolatanın şarapla nasıl eşleştirileceğini ve ünlü sanatçıların adımlarını izlemeyi unutmayın.