Tarihi ve mimari yapıları ile Lyon sizi büyülemek için bekliyor.

Fransa’nın gastronomi başkenti olan Lyon; Auvergne-Rhone-Alpes bölgesinde, Rhone ve Saone nehirlerinin kavşağında yer alır. Orta çağ ve Rönesans mimarisi olan Roma Amfi tiyatrosu 2000 yıllık tarihi yansıtmaktadır. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan tarihi ve mimari yapıları ile bu şehir sizi büyülemek için bekliyor.

Eski Lyon denilen tarihi merkez, Terreaux Bölgesi’nde yer alan 17. Yüzyıldan kalma Lyon Güzel Sanatlar Müzesi, Notre Dame de Fourviere Bazilikası, mağazaları, kafe ve birinci sınıf restoranları ile ünlü Presqu Bölgesini görmeden dönmemenizi tavsiye ederiz. Ayrıca Kruvasanları ve bölgeye özel yerel tat olan siyah pudingi de mutlaka deneyin deriz.  

Eski ile yeninin buluştuğu etkileyici mimarisi, birinci sınıf yemek alternatifleri, lezzetli şarapları ve kültürel tarihi ile bu şehri bir Rhone Nehri turunda bizimle keşfedebilirsiniz.

”Papalar Şehri” lakaplı Avignon zengin bir tarihe sahip.

Fransa’nın güneydoğusunda Provence bölgesinde bulunan Avignon, Rhone Nehri üzerinde yer almaktadır. “Papalar Şehri” lakaplı bu şehir, zengin bir tarihe ve kültürel hayata sahiptir ve Provence geziniz için mutlaka görülmesi gereken yerler arasındadır. Avignon, tarihi tarafına ek olarak, her yıl Temmuz ayında düzenlenen ünlü çağdaş tiyatro festivali ile dünya çapında tanınmaktadır.

14. yüzyıla kadar uzanan yaklaşık 5 kilometre uzunluğundaki antik orta çağ surları ile çevrili tarihli şehir merkezi, şehrin amblemi ve orta çağın Hıristiyanlık dünyasında Avignon’un önemini yansıtan “Papalar Sarayı”, piskoposluk binaları ve Unesco Dünya mirası listesinde yer alan 12. Yüzyılda inşa edilen “Saint Benezet Köprüsü”, 1150 yılında Provence Romanesk tarzında inşa edilen “Notre-Dame Doms Katedrali” yapacağınız bir Avignon seyahatinde kaçırmamanız gerekenlerdir.

Bir portreyi andıran manzaralar ve şehir surları içindeki orta çağı yansıtan sokakları dolaşırken burada zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız. Rönesans döneminden kalma özel konaklar, Rhone Nehri boyunca uzanan üzüm bağları, yerel aileler tarafından işletilen birinci sınıf restoranlar, Dünya ve Fransız mutfağından gurme lezzetler, Michelin yıldızlı en büyük şeflerin cazibeli ve lezzetli sunumları ve deneyimleyeceklerinizden sadece bazıları.

Orta çağ mahallesi, antik kiliseleri, mükemmel müzeleri ve canlı kültürel hayatı ile Rouen

Kuzey Fransa’da Normandiya’nın tarihi başkenti olan Rouen, Sen Nehri üzerindeki bir liman kentidir. Roma döneminde ve Orta Çağ’da önemli olan Saint Maclou ve Saint Ouen gibi Gotik kiliseleri ve orta çağ yarı ahşap evleri ile ünlüdür. Notre Dame Katedrali’nin kuleleri birçok defa Empresyonist “Claude Monet” tarafından resmedilmiştir.

Yükselen Gotik katedrali, eşsiz güzellikte restore edilmiş orta çağ mahallesi, antik kiliseleri, mükemmel müzeleri ve canlı kültürel hayatı ile Rouen, Normandiya’nın en ilgi çekici ve tarihi açıdan zengin yerlerinden biridir. Katılacağınız bir Sen Nehri turunda şehrin bilinmeyenlerini keşfedebilirsiniz. Özellikle Sanatsever gezginlerin uğrak durağı olan Rouen’de; Tarih ve Sanat Müzesini, bölgeye tarihi bir miras bırakan Joan of Arc’ın ayak izlerini takip etmeyi, bir zamanlar Orta Çağ’da suçlu mahkumların infaz edildiği yer olarak hizmet veren Eski Pazar Meydanını ziyaret etmeden ve burada bir kahve molası vermeden dönmemenizi tavsiye ederiz.

Honfleur, bu Normandiya şehri kesinlikle sizi şaşırtacak!

Kuzey Fransa’nın Normandiya bölgesindeki Calvados bölümünde, Sen Nehrinin İngiliz Kanalı ile buluştuğu haliçte yer alan büyüleyici bir şehirdir. 16. ve 18. Yüzyıllara ait mimari yapıları ile eski liman bölgesi olan “Vieux Bassin”, Claude Monet, Eugene Boudin, Gustave Courbet ve Johan Jongkind gibi önemli sanatçılara ilham kaynağı olmuştur.

En önemli yapıları arasında 15. Yüzyıla ait tonozlu ahşap bir yapı olan St. Catherine Kilisesi şehirde birkaç saat geçirseniz bile kaçırmamanız gereken Honfleur’un ana anıtıdır. Yüzyıl Savaşı sırasında yıkılan bir taş kilisenin yerine 15. yüzyılda inşa edilen Saint Catherine Kilisesi, yakındaki ormandan toplanan ağaçlardan inşa edilmiştir ve Fransa’nın en büyük ahşap kilisesidir.

Ayrıca Honfleur’a bakan 17. Yüzyıldan kalma Notre Dame de Grace şapeli de görülmeye değerdir. Eğer zamanınız olursa; Honfleur’un kalbinde, yağmur ormanlarının ekosistemini yeniden yaratmayı amaçlayan ayrıcalıklı bir yer olan, yaklaşık 800 m2’lik bir serada 10 kuş ve 60 kelebek türüne ev sahipliği yapan nadir ve tropikal örnekleri gözlemlemek için eşsiz bir doğa harikası olan Naturospace’i de görmeden dönmeyin. İyi korunmuş bereketli bir bitki örtüsünde çeşitli tırtıl türlerinin yanı sıra krizalitleri bile görebilirsiniz. Ve eğer şanslı gününüzse, bir kelebeğin doğumunu canlı olarak görebilirsiniz!

1000 yıldan fazla bir geçmişe sahip bu şehri, eğer orta çağ mimarisini seviyorsanız mutlaka görülmeye değerdir. Honfleur’u ziyaret etmek, Arnavut kaldırımlı sokakları, yarı ahşap evleri, küçük tipik limanı ve eski balıkçı tekneleri ile güzel bir kasaba keşfetmek demektir. Bu Normandiya şehri kesinlikle sizi şaşırtacak!

Frankfurt, geleneksel ve büyüleyici şehirlerden biridir.

Main nehri üzerinde bir Alman şehri olan Frankfurt, Avrupa Merkez Bankası’na ve dünyanın en büyük borsalarından birine ev sahipliği yapan önemli bir finans merkezidir. 5 buçuk milyon nüfusa sahip bir konferansın odak noktası ‘Mainhattan’dır.

Ünlü yazar Johann Wolfgang von Goethe’nin doğduğu ev buradadır ve günümüzde Goethe Müzesi olarak hizmet vermektedir. Şehrin ünlü Altstadt bölgesi 2. Dünya Savaşında çok hasar görmüş ve yeniden inşa edilmiştir. En önemli meydanı ise her yıl Noel zamanı ışıl ışıl parlayan “Römerberg Meydanıdır”. Katılacağınız bir Main Nehri turunun en önemli, geleneksel ve büyüleyici şehirlerinden biridir. Yarı ahşap binalar, şirin orta çağ dönemini yansıtan Altstadt, yerel şarap tavernaları, yöresel lezzetler, kafeler, butikler, sokak sanatı, güzel parklar, bahçeler ve nehir kenarındaki eşsiz manzaraları buraya tekrar tekrar gelme isteği uyandıracak.

Yılın herhangi bir zamanında Frankfurt’a seyahat edebilirsiniz, bir dizi heyecan verici mevsimsel etkinliğe sahiptir; örneğin her yıl Ekim ayında düzenlenen Oktoberfest’e katılabilir veya Kasım – Aralık ayları içerisinde efsanevi Noel pazarları dönemine denk gelebilirsiniz.

Eğer bir sanat meraklısı iseniz; Alman Film Müzesi, İletişim Müzesi ve Staedel Müzesi’ni ziyaret etmeyi unutmayın. Bu harika şehri keşfetmenin en kolay yolu yıl boyu düzenlediğimiz nehir turlarından birini seçmeniz olacaktır.

Bamberg, Regnitz ve Main nehirlerinin buluştuğu 7 tepenin üzerinde yer alan bir kasabadır.

Almanya’nın Kuzey Bavyera bölgesinde Regnitz ve Main nehirlerinin buluştuğu 7 tepenin üzerinde yer alan bir kasabadır. 11 ve 19. Yüzyıllar arasındaki mimariyi halen görmek mümkündür. Yerel Bira fabrikaları ve üreticiliği ile ün salmıştır. En ünlü bira fabrikası 1405 ‘ten bu yana 6 nesillik aile işletmesi olan Schlenkerla‘dır.

İmparatorluk katedralinin hâkim olduğu kasaba, orta çağ ve barok mimarinin listelendiği bir topluluktur. Bamberg’in iyi korunmuş eski kenti üç tarihi merkezden oluşur; piskoposluk kasabası, ada kasabası ve bahçıvanlar kasabası. Dört kulesiyle, Aziz Peter ve Aziz George’un imparatorluk katedrali en önemli yapısıdır.

1993 yılından beri Unesco Dünya Mirası ve Bavyera’nın kaçırılmaması gereken kasabalarından biri olan Bamberg’i Main & Tuna Nehri turlarından birinde ziyaret etme şansı bulabilirsiniz. Özellikle Almanya’nın en çekici yerleşim yerlerinden biri olarak kabul edilen kasaba, nehirler ve kanallar tarafından ikiye bölünür. Yapacağınız ziyarette bölgenin ünlü Füme Biralarının tadına bakmanızı tavsiye ederiz. Ayrıca 11. Yüzyıldan kalma 4 kule ve çok sayıda taş oymacılığı içeren Romanesk Bamberg Katedrali de mutlaka görülmesi gerekenler arasındadır.

Nürnberg’den Kaiserburg İmparator Şatosunu görmeden dönmeyin.

Almanya’nın Bavyera Bölgesinin ikinci büyük şehridir. İmparatorluk Kalesi ve Eski Şehir gibi tarihi yerleriyle ünlüdür. Şehrin konumu itibarı ile Orta Çağ’dan itibaren önemli bir ticaret merkezi haline gelmiştir ve bu zengin miras bugün hala görülüp hissedilebilmektedir.

Nürnberg mahkemeleri; II. Dünya Savaşı’ndan sonra savaş suçlularının cezalandırılmasını sağlamak için Müttefik Kuvvetler tarafından kurulmuş, uluslararası hukuk ve savaş yasaları çerçevesinde askeri mahkemeleri ile de tarihe damgasını vurmuştur.

Yapacağınız seyahatte, tarihi Eski Şehir, Albrecht Dürer’in Evi, Frauenkirche, Hauptmarkt ve Pegnitz Nehri kıyısında yükselen tarihsel zenginliğinin en önemli sembolü olan ve 11. Yüzyıldan kalma ve yapımında kumtaşı kullanılan Kaiserburg İmparator Şatosunu görmeden dönememenizi tavsiye ederiz.

Nürnberg’e yıl boyunca seyahat edebilirsiniz. Ama bizim tavsiyemiz özellikle de muhteşem Noel zamanında gidebilmenizdir. Bu şehirde sıkılma ihtimaliniz yok…

Arnavut kaldırımlı sokakları, kafeleri, sanatı, mimarisi ve zarif şaraplarıyla Würzburg’a hayran olacaksınız.

Almanya’nın Bavyera bölgesinde özellikle barok mimarisi ile ünlü bir şehirdir. Unesco Dünya Mirası Listesinde yer alan 18. Yüzyıldan kalma gösterişli odaları ve devasa merdivenleri ile Balthasar Neumann’ın yönetiminde inşa edilmiş “Residenz Sarayı” buna en güzel örneklerden biridir. Aynı zamanda şarap üretiminde de ün salmıştır. Almanya’nın en büyük şarap üretim bölgesidir.

Çok sayıda şarap barı, kiler ve şarap imalathanesine ev sahipliği yapan Würzburg, kendine özgü bocksbeutel (düzleştirilmiş yuvarlak şekilli şişeler) ile ünlü Alman şarap bölgesi Frankonya’nın da başkentidir. Şarap üreticiliğinin yanı sıra Würzburger Hofbrau bira fabrikası da yerel ve ünlü “pilsner birası” üretmektedir.

Katılacağınız bir Main Nehri turunda; Arnavut kaldırımlı sokakları, kafeleri, sanatı, mimarisi ve zarif şaraplarıyla Würzburg’a hayran olacaksınız. Ayrıca bu güzel şehrin, güney Almanya’nın Romantik Yol rotasının da başlangıç noktası olduğunu hatırlatmak isteriz.

Abu Simbel Tapınakları, Mısır’ın en hayranlık uyandıran yapılarından biridir.

Nubia’nın Mısır kısmında Aswan’ın yaklaşık 240 kilometre güneybatısında ve Sudan sınırının yakınında yer alan bu gizemli şehir, Kral 2. Ramses tarafından inşa edilen “Abu Simbel Tapınakları” ile bilinmektedir.

Abu Simbel Tapınakları, Mısır’ın en hayranlık uyandıran yapılarından biridir. Nasser Gölü’ne bakan 2 görkemli tapınaktan oluşan bu dönüm noktası hem eski hem de yeni bir hikâyeye sahiptir. 1960’larda tapınaklar, Aswan’da yeni bir barajın inşası için yükselen Nasser Gölü’nün suları nedeniyle hareket etmek zorunda kamıştır. Her tapınak dikkatlice taşınmış ve neredeyse beş yıl boyunca yeniden inşa edilmiştir. 3000 yılı aşkın süredir var olan 2 tapınağı hareket ettirmek ve güvenli bir şekilde yeniden yaratılmalarını sağlamak çok büyük bir başarıydı.

2.Ramses’in inşa ettiği anıtların en görkemlisi olan Abu Simbel, firavunun saltanatının ve hırsının mükemmel bir örneğidir. Aynı zamanda modern mühendislik için de örnektir.

Cepheyi süsleyen devasa taş heykeller Firavun 2.Ramses’in ölümsüzlüğünü simgelemektedir. Abu Simbel’i ziyaret etmenin en kolay ve en güvenli yolu yıl boyu düzenlenen Nil Nehri Turlarından birine katılarak, Aswan’dan hareketli araçlar ile yaklaşık 3 saat süren yolculuklar ile sağlanmaktadır.

Luxor, dünyanın en büyük açık hava müzesidir.

Mısır’ın güneyinde, Nil Nehri’nin doğu kıyısında Antik gizeme sahip bir şehirdir. MÖ 11. ve 16. yüzyıllarda firavunların başkenti olan antik Thebes’in bulunduğu yerdedir. Bugünün şehri, hayatta kalan 2 büyük eseri çevrelemektedir; zarif görüntüsü ile “Luxor Tapınağı” ve onun kuzeyindeki yapımı neredeyse 2000 yıl süren “Karnak Tapınağı”. Şehrin en önemli yapısı olan “Krallar ve Kraliçeler Vadisi”‘nin kraliyet mezarları ise nehrin batı yakasındadır.

Luxor için dünyanın en büyük açık hava müzesi demek mümkündür. Bu olağanüstü yeri tanımak ve keşfetmek için en iyi yol Nil Nehri üzerinde yapılacak bir gemi turudur. Nefes kesen güzellikte manzara ve tarihi anıtlara sahiptir.  Modern şehir ve batı nehir nekropolü arasında akan Nil, esrarengiz Theban’ın esintileri ile çevrelenmiştir. Yapacağınız bir seyahatte Karnak ve Luksor tapınaklarından batı yakasındaki birçok mezar ve tapınağa kadar tarihi ve kültürel zenginliğe doyarsınız.

Antik çağlarda efsanevi olan Thebes’in zenginliği ve gücü, 18. yüzyılın sonlarından itibaren Batılı gezginleri cezbetmeye başlamıştır. Her ne kadar Mısır düşünüldüğünde akla gelen ilk şey Piramitler olsa da, antik dünyanın gerçek mücevheri Luxor’dur. Her yıl Ekim ve Nisan ayları arasında düzenlenen Antik Mısır ve Gizemli Nil Nehri Turlarından birinde Luxor’u ziyaret ederek kendinizi, tanrılar ve firavunlar, tapınaklar ve mezarlar, efsaneler ve altın hazineler dönemine geri götürebilirsiniz.